-- İnsanlığın Dertleriyle Dertlenmek

SOSYAL SAĞLIĞIMIZI KORUMAK İÇİN ŞİDDETTEN UZAK DURMAK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

İyilik Halini Yükseltmek İçin Şiddeti En Aza Düşürmek

Şiddeti azaltmak suretiyle iyilik halini yükseltmek ve böylece sosyal sağlığımızı korumak için bize reva görülmesini istemediğimiz davranışları bizim de başkalarına reva görmememiz, bize davranılmasını istediğimiz şekilde başkalarına davranmamız ve ahlakın en üstün sürümünü en güzel örnekliğiyle insanlığa öğreten Son Nebi Muhammed Aleyhisselam’ın şu hadisini kulağımıza küpe yapmamız gerekmektedir: “Hiçbiriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân, 7).

Arap dilinde sertlik, kabalık, zorluk ve mihnet anlam köklerini ihtiva eden “şiddet” kavramı (İngilizce karşılığı: violence) Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından; “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma ihtimali bulunması” durumu olarak tanımlamaktadır (1). Tanımın son ibaresinin oldukça problemli olduğu kanaatindeyim. Zira sübjektif ve spekülatif yönü sebebiyle “ihtimal” muğlaklığa ve kargaşaya yol açmakta olup bu husus müstakil olarak incelenmeyi gerektirmektedir…

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından 15-16 Kasım 2019 tarihlerinde Ankara’da “Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı” düzenlendi (2). 12 ilden gelen 60 tebliğci şiddeti dinî, felsefi, hukuki ve uluslararası ilişkiler boyutlarıyla ele aldı. “Şiddet Toplumundan Merhamet Toplumuna” üst başlıklı iki günlük Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı tebliğlerini kitap basıldığında okuma fırsatı bulabileceğiz. Şimdilik biz TİHEK Başkanı Sayın Süleyman Arslan’ın açış konuşmasını ve sadece bir tebliği özetle aktarmakla yetinelim (3).

Şiddetle Topyekûn Mücadelede İnisiyatif Üstlenmek

“… Bugün, burada, toplumumuzun ve insanlığın karşı karşıya kaldığı şiddet olgusunu konuşmak, tartışmak, şiddetin ülkemizden ve dünyamızdan uzaklaşması, her bir insanımızın onurunun korunması, yaşadığımız mekânların sevgi, rahmet ve merhametle dolması için yapılabilecekleri bir kez daha düşünmek, tespit ve önerilerimizi kamuoyuyla, tüm insanlıkla paylaşmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Başkalarının kusurlarını bulmaktan önce kendi kusur ve ihmallerimizi ortaya koymak, insanlığa sevgi, şefkat ve merhamet mücadelemizde nasıl yardımcı olabileceğimize dair fikirler üretmek niyetindeyiz. Umarız ki bu amacımız gerçekleşir, insanlık davamızın başarıya ulaşması için önemli bir katkı sağlamış oluruz.

Bizi toplum olarak şiddet sarmalına iten sebepleri, neyi, nasıl yaptığımızı ya da yapamadığımızı yeniden düşünmek zorundayız. Her şiddet olayına, failine ve mağduruna aynı duyarlılık ve hassasiyetle yaklaşıp yaklaşmadığımızı samimi olarak sorgulamak durumundayız.

İnsanların yaşam haklarına, vücut bütünlüklerine, onuruna, inanç ve düşünce özgürlüğüne yönelen her insafsızca müdahale esasen bir şiddet unsuru barındırmaktadır. Toplumun bütün kesimlerini tehdit eden şiddet kimi ülkelerde ön yargı, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yoluyla kurbanlarına yenilerini ekleyerek yayılmaktadır. Şiddet, her durum ve şartta, insanlar, kültürler, toplumlar, değerler ve inançlar arasında kavga, sürtüşme ve çatışma ortamı oluşturarak etki alanını genişletmektedir. Yeni Zelanda’da camileri ve Müslümanları hedef alan insanlık dışı saldırı hâlâ vicdanlarımızı sızlatmaktadır.

Son yıllarda özellikle batı dünyasında giderek yükselen İslam karşıtlığı, maalesef gerekli önlemler alınmadığı için hızla nefret hareketine ve şiddet davranışlarına dönüşmektedir. Dolayısıyla özellikle Müslümanlara yönelik sıkça yaşanan şiddet vakaları, bireysel ve istisnai olmaktan çıkarak bilinçli ve sistematik hale gelen şiddetin zalimane bir yüzüdür. Mescid-i Aksa başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde inanan insanlara yönelen şiddetin varlığı oldukça vahim bir tablodur ve bu durumu kabul etmek asla mümkün değildir.

Hiç şüphesiz ki, şiddetin en ağırı insanlığın en kutsal, en evrensel ve en temel hakkı olan yaşam hakkını ortadan kaldırmaya yönelik olanıdır; yani hayata kasttır. Zira diğer bütün haklar yaşam hakkının varlığına bağlıdır. Yaşam hakkı başta olmak üzere bütün temel hakların korunmasından ise, öncelikle devlet sorumludur. Devlet, ülkesinde yaşayanların yaşam hakkını ve diğer temel hak ve hürriyetlerini korumakla yükümlü olduğu gibi egemenliği altındaki insanların, insan haklarına saygılı olarak yetişmelerini sağlayacak her türlü tedbiri almakla da yükümlüdür.

Bununla beraber, sadece devlet değil toplum ve toplumu oluşturan ilgili bütün özel ve tüzel kişiler de kendilerini ilgilendirdiği ölçüde insan haklarından sorumludur. Bir ülkede kişiler birbirinin hayatına son veriyorsa veya diğer haklarını ihlal ediyor, şiddet uyguluyor, onurlarını zedeliyorsa başkalarının haklarına saygıyı öğretemeyen aileler sorumludur. Haklara saygıyı öğretemeyen, şiddeti bir sonraki nesle aktaran ve şiddet üreten bir eğitim sistemi sorumludur. Şiddetin önlenmesi için gerekli düzenlemeleri yapamayan bir yasama erki iktidarı ve muhalefetiyle birlikte sorumludur. Bu konuda gerekli önlemleri alamayan kolluk kuvvetleri ve yürütme gücü sorumludur. Etkin soruşturma yapamayan ve adil cezalar veremeyen yargı sorumludur. Şiddetin yayılmasına sebep olan medya ve toplum sorumludur. Şiddetin en önemli kaynaklarından biri olan terör örgütlerini gizli veya açık destekleyen, yaptıklarına ihmal suretiyle de olsa destek veren organizasyonlar ve devletler sorumludur. Toplumu ahlaki dejenerasyona sürükleyip toplumun en temel birimi aileyi parçalamaya, bireyi acziyete düşürmeye çalışan adı ne olursa olsun tüm yapı ve organizasyonlar sorumludur.

Başarılı bir şekilde uygulanamasa da barış içinde yaşamamızı sağlamaya yönelik uluslararası sözleşmeler ve ulusal kanunlar şiddeti önlemeye yönelik önemli kazanımlar sağlamaktadır. Bununla birlikte, yaşanan gerçekler mevcut düzenlemelerin ve uygulamaların yeterli olmadığını, olumsuz yan etkilerinin bulunduğunu, yeni düzenlemelerin ve uygulamaların yürürlüğe konulması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Şiddetin önlenmesi için sadece münferit olayların üzerine gidilerek veya cezalar arttırılarak bir sonuca ulaşılamamaktadır. Nitekim, kadın cinayetlerinde faillerin %16’sı cinayetten sonra kendisini öldürmekte, intihar etmektedir. Bu kişileri bu cinayetlere sevk eden saiklerin doğru belirlenmesi ve değerlendirilmesi son derece önemlidir. Kendisini öldürmeyi göze alacak kadar travma yaşayan bir kişiyi hiçbir ağır cezanın cinayetten döndüremeyeceği açıktır.

Bu nedenle, yaşanan şiddet olgusu acilen bütün yönleriyle ele alınmak zorundadır. Şiddete yol açan olgu ve etkenlerin ortadan kaldırılması için kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır. Mevcut sözleşmeler ve kanunlar gözden geçirilmeli, uygulama hataları ortadan kaldırılmalı, şiddeti üreten kaynaklar kurutulmalıdır. Çözümü sadece kanunda aramak yerine diğer normatif disiplinler de devreye sokulmalı, manevi değerlerimizden de istifade edilmelidir. Farklılıkları ahenk zemini olmaktan çıkarıp çatışmaya dönüştüren sosyo-kültürel ortam gözden geçirilmelidir. İnsan haklarının bir ahlak olduğu, bu bilinç içinde içselleştirilmesi gerektiği öğretilmeli ve insan hakları eğitim yoluyla bireysel yaşamda da uygulanabilir kılınmalıdır. Aksi takdirde insan haklarının korunup geliştirilmesi ve şiddetin önlenmesi amacı bir hayal olmaktan öteye geçemeyecektir.

Biz Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu olarak çalıştay logomuzda da vurguladığımız üzere, insan onurunu ve merhameti esas alıyor, bir bütün olarak insana yönelik şiddete karşı çıkıyoruz. Daha ötesi, hayvanlar ve bitkiler dâhil tüm canlılara, doğaya ve çevreye yönelik şiddete “hayır” diyoruz. Kadına, erkeğe, yaşlıya, çocuğa, engelliye, hastaya, hayvana, doğaya sevgi, şefkat ve merhamet gerek; insan onurunu korumak gerek, şiddet yok, sevgi var diyoruz. Kırma kimsenin kalbini yapacak ustası yok diyoruz. “Yaratılanı hoş gör Yaradan’dan ötürü” diyoruz.

Bu bakış açısıyla biz kadın ve erkeklerin birbirini destekleyerek yüceltmesini, güçlendirmesini, şiddetin yerini, sevgi, muhabbet ve merhametin doldurmasını arzuluyoruz. İnsanımızın cezaevlerinde, kadın sığınma evlerinde, çocuk yurtlarında, huzurevlerinde değil, kendi sıcak yuvalarında öz aileleriyle birlikte sevgi, şefkat ve merhametle kuşanmış olarak mutlu bir hayat sürmelerini temenni ve talep ediyoruz.

Zayıflara merhamet etmeyen, çocukları sevgisiz ve değersiz bırakıp geleceğe şiddet makinası hazırlayan, evliya değil de eşkıya yetiştiren kadın ve erkeklerin medeni bir dünya kurması veya sürdürmesi mümkün değildir. Bu nedenle, küreselleşen ve tek başına kurtuluşun imkânsız hale geldiği bir dünyada, gidilen yolun çıkmaz sokak olduğunu, buradan ne insanlığa ne kendilerine mutluluk çıkmayacağını söyleyen batılı düşünürlerin görüşlerinin eşliğinde, insanlığa kavramlarımızı yeniden hatırlatmalı ve geleneğin ihyası için bir teklif götürmeliyiz.

Merhamet olmadan adil olunamaz. Toplumdaki düzen sadece merhametten yoksun sert yasalarla sağlanamaz. Şiddet merhametsiz önlenemez. Şiddet faillerindeki kötü duyguların anlaşılıp kaldırılması için de merhamete ihtiyaç var. Şiddet mağdurlarının acısını dindirmek için faili cezalandırmak nasıl merhametin gereğiyse, şiddet faillerinin niçin bu şiddete düştüğünü anlamak ve kişileri şiddete yönlendiren ortamı ortadan kaldırmak da merhametin gereğidir. Kadim medeniyetimiz ancak ve ancak bir merhamet medeniyetidir. Bugün başımıza menfi manada ne geldiyse bu merhamet medeniyeti idealimizden uzaklaşmanın sonucudur… (3).

Şiddetin Önlenmesi İçin Uygulanabilir Çözümler Önermek

TİHEK tarafından düzenlenen Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı’na STK temsilcili sıfatıyla katılan MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı Av. Nesip YILDIRIM tarafından sunulan “Şiddetin Önlenmesi İçin Çözüm Önerileri” konulu tebliğini özetle aktarmakta yarar görüyorum (4):

Ebeveynler! Çocuklarımızı ve eşimizi arabadan, kıyafetten ve kendi keyfimizden daha çok sevelim. Bizde bulamadıkları sevgiyi, başka yerde aramasınlar. İşimize nasıl zaman ayırıyorsak, eş ve çocuklarımıza da zaman ayıralım. Sosyal medyada gezerken onlara yabancılaşıyoruz. “Paylaşım” ve “durum” yapma hastalığından kendimizi kurtaralım.

Eğitimciler! Önce iyi insan olmayı, kötülük yapmamayı, yalan söylememeyi, erdemli, ilkeli ve dürüst insan olmayı öğretelim. Sınav ve ezber odaklı eğitim yerine konuşan, tartışan ve yaşayan bireyler yetiştirelim. Güzel ahlakı yaşayarak anlatalım onlara. Şiddetin hak arama yöntemi olmadığını öğretelim.

STK yöneticileri ve kanaat önderleri! Makam ve dünyalık için çalışmayı bırakıp sadece Allah rızası için çalışalım. Asıl vazifemiz iyi insan olmak ve iyi insan yetiştirmektir. Şeffaf, hesap verebilir olalım. Asla yalan söylemeyelim. Yalan söyleyenleri dışlayalım, dürüstlere değer verelim.

Medyayı denetleyenler! Şiddet içeren filmlere, dizilere ve özellikle çocuk çizgi filmlerine normal kanallardan doğrudan ulaşılmasını engelleyin. Öldürme ve şiddet içerikli haberlere sınırlar getirilsin. Sosyal medyadaki hakaret ve iftiralarla etkin mücadele edilsin, failleri cezalandırılsın.

İktidarı elinde tutanlar! Temel hak ve özgürlüklerin tanınması, korunması ve hayata geçirilebilmesi gerekir. Ayrımcılık yapılmamalıdır. Zira bu hakların sağlanmaması gerilim ve huzursuzluğun artmasına neden olacaktır.

Sadece kadının beyanının yeterli sayılması adalete aykırıdır. Boşanma sürecinde taraflar ölçüyü ve orantıyı kaçırıp eşini karalayabilmektedir. Yargı erkini kötüye kullanan, eşine iftira atan ve adli makamları yanıltanlara ceza soruşturması açılmalıdır. Aile içerisindeki sorunlar öncelikle “hakem/ uzlaştırmacı” müessesesine getirilmeli, boşanma öncesinde tarafların bu yapıya başvurması zorunlu tutulmalıdır.

Yargı mensupları! Şiddetin artmasının sebeplerinden biri de cezasızlık sorunudur. Şiddeti önlemek istiyorsak, yapanın yanına kâr kalmayacağı etkin bir kolluk ve adalet mekanizmasının olması gerekir. Şiddete uğrayan birey, hak arama yoluna başvurduğunda, aylar ve hatta yıllar sürecek soruşturma ve kovuşturmaya muhatap olduğunda bıkkınlık, yılgınlıkla ve umutsuzluğa düşebilmektedir. Özellikle basit meselelerde doğrudan olay yerine giden savcı ve/ya hâkim, tarafları dinleyip, olayı yerinde görüp para cezası veya diğer yaptırımlarla meseleyi hızlıca çözebilir. Mazluma ve hatasını anlayana merhamet, ağır insan hakkı ihlali yapanlara ise etkin ceza gerekir.

Mülki amirler ve kolluk kuvvetleri! Şiddetin önlenmesi için eğitim sürekli eğitimler alınmalı, hak temelli sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bizzat olayın mağdurları bu eğitimlerde dinlenilmelidir. Olaylara müdahale esnasında ölçülülük ve orantılılık ilkeleri ihlal edilmemeli, orantısız tepki veya tahrikle karşılaşıldığında dahi kolluk mensupları öfkelerini kontrol edebilmelidir. Müdahalelerin zulme dönüşmemesi için etkin denetim sağlanmalı, nefret söyleminden kaçınmalı, dışlamak yerine topluma kazandırmak esas olmalıdır… (4).

Şiddetin yaygınlaşarak insanlığı esir almasının önüne geçilebilmesin ve sosyal sağlığımızı korumak için şiddetin tüm nevileriyle en aza indirilebilmesi mücadelesinde her birimizin üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi niyazıyla…

Kaynaklar:

  1. POLAT, Oğuz. (2016). “Şiddet (Violence)”. https://dergipark.org.tr, MÜHF – HAD, C.22, S.1, s.15-34.
  2. TİHEK. (2019). “Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı Basın Açıklaması”. Ankara. https://www.tihek.gov.tr/siddetin-onlenmesi-calistayi-basin-aciklamasi, 11.11.2019.
  3. ARSLAN, Süleyman. (2016). “Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı Açış Konuşması”. Ankara. https://www.tihek.gov.tr/tihek-baskani-suleyman-arslanin-siddetin-onlenmesi-calistayi-acilis-konusmasi, 15.11.2019.
  4. YILDIRIM, Nesip. (2016). “Şiddetin Önlenmesi İçin Çözüm Önerileri”. TİHEK Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı Ankara: 16.11.2019. http://mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/seminer-panel-konferans/3/siddetin-onlenmesi-icin-cozum-onerileri/13675, 18.11.2019.
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
İSTANBUL’DA YAŞAYAN SURİYELİ AİLELERİN PARÇALANMASINA MÂNİ OLMAK
İYİLİK HALİNİ YÜKSELTMEK İÇİN SOSYAL DIŞLANMAYI AZALTMAK

Yorum yap

Yorum