-- Diriliş Postası, İnsanlığın Dertleriyle Dertlenmek

YOKSULLUK KÜLTÜRÜYLE MÜCADELE EDEBİLMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

“Servet (sırf) zengin sınıflarınız arasında dolaşan
bir güç ve iktidar aracına dönüşmesin.” (Haşr 59:7).

12-18 Aralık Yoksullarla Dayanışma Haftası etkinlikleri çerçevesinde Ankara’da Kardelen Aile Eğitim Kültür ve Çevre Derneği tarafından gerçekleştirilen konferansta işlediğim yoksulluk kültürü konusuna sizlerin de dikkatini çekmek istiyorum.

İnsanlığın en kadim meselelerinden biri olan yoksulluk, bunca gelişmişliğe rağmen henüz kalıcı bir çözüm bulunamayan küresel bir problem olmaya devam etmektedir. Savaşlar, doğal afetler, sömürgecilik gibi temel faktörler yanında ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve psikolojik faktörlerin de etkisiyle yoksulluk modern dünyada oldukça karmaşık bir hal almış bulunmaktadır. Küresel derin stratejilerle yoksullaştırılan ülkeler ve halklar, sömürüye elverişli durumları istismar edilerek, son derece zengin doğal ve beşerî kaynaklarına rağmen yoksul bir hayat sürmeye mahkum edilmektedir.

Yoksullukla mücadeleden daha zor olanı yoksulluk kültürü ile mücadeledir. İnsanların yaşamak için asgari düzeydeki ihtiyaçlarını karşılayamama durumu olan yoksulluk problemi siyaset, ekonomi ve sosyal politika gibi alanlarda atılacak başarılı adımlarla çözülebilir. Ancak, yoksulluğun hayat tarzı haline gelmesini ve içselleştirilmesini ifade eden yoksulluk kültürü ile mücadele edebilmek için zihniyet değişimini amaçlayan kapsamlı sosyal, siyasal ve kültürel programlara ihtiyaç bulunmaktadır.

 

“Yoksulluk Kültürü”nü Teşhis Edebilmek

Yoksullukla mücadeleden daha zor olanı yoksulluğun hayat tarzı haline gelmesini ve içselleştirilmesini ifade eden yoksulluk kültürü ile mücadeledir.

BM Kalkınma Programı’nın en son yayınladığı “Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi” verileri (UNDP 2014), 91 gelişmekte olan ülkede yaşayan yaklaşık 1,5 milyar insanın sağlık, eğitim ve hayat standartları alanlarında tekrar eden yoksunluklar nedeniyle yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Yoksulluk bu ülkelerde genel bir azalma gösterse de yaklaşık 800 milyon insan, herhangi bir zorluğun ortaya çıkması durumunda yoksulluğun pençesine düşme riski altında bulunuyor. Rapor, etkisi ve kökeni bakımından giderek daha küresel bir hâle gelen kırılganlıkları gidermek için dayanıklılığın artırılması hedefine yönelik daha iyi bir küresel işbirliği ve bağlılığın yanı sıra daha güçlü bir ortak eylem çağrısında bulunuyor.

Son derece düşük düzeyde bir hayata ömür boyu rıza gösteren geniş kitlelerin zamanla bu durumu kanıksaması ve içselleştirmesiyle yoksulluk kültürü oluşmakta ve bu hayat tarzı kültürel miras olarak sonraki nesillere devredilmekte, çoğu zaman kader olarak telakki edilen bu yoksunluk durumunu değiştirmeye ve iyileştirmeye yönelik çabalara zihnî bir zemin oluşturulamamaktadır.

 Yoksulluk kültürü; yoksulluğu yaşayan insanların içinde bulunduğu sosyal ve psikolojik durumu ifade etmektedir. Kentlerde yoğunlaşan yoksullar kendi içine kapanık bir hayat tarzına sahiptir ve bu hayat tarzı kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Bir kuşaktan diğerine aktarılan değerler arasında umutsuzluk, yılgınlık, bağımlılık, kör itaat, alt sınıfa ait olma gibi olumsuz duygular yer almaktadır. Yoksulluk kültürü yaşayan insanlarda yoğun bir kaderci anlayış hâkim olduğu için, bu insanların yoksulluktan kurtuluş mekanizmaları üretmeleri beklenemez. Dolayısıyla yoksulluk kültürü sürekli bir yoksulluk durumunu ifade etmektedir. Yoksulluk kültürü “kendisini çevreleyen ulusal kültürü etkileyen dinamik bir faktör” ve kendi başına bir alt kültür olarak değerlendirilmektedir (ASAGEM, 2010).

İlk defa, gelişmekte olan ülkelerdeki büyük kentlerde göçler nedeni ile oluşan sefalet mahallelerinde yoksulluk içinde yaşayan insanların hayat tarzlarını ifade etmek maksadıyla 1965 yılında Amerikalı antropolog Oscar Lewis tarafından kullanılan yoksulluk kültürü, tarihte birbirini takip eden çeşitli olaylarda kendisini göstermiştir.

Lewis yoksulluk kültürünü doğuran şartları; “para ekonomisi, ücretli işçilik, kâr amacıyla üretim, devamlı ve kapsamlı işsizlik, düşük ücretler, ya hükümetin baskısı sebebiyle ya da istenilerek sosyal, politik ve ekonomik örgütlenmenin dar gelirli tabaka için sağlanamaması, çift taraflı akrabalık sisteminin varlığı ve son olarak hâkim sınıfta servet birikimine yönelen ve alt tabakadan olmayı kişisel yeteneksizliklere bağlayan değer yargısının olması” şeklinde sıralamaktadır. İşte bazı yoksul gruplarda bu şartlar altında meydana gelen hayat tarzını Lewis “yoksulluk kültürü” olarak isimlendirmektedir (Aksan, 2012).

 

Yoksulluk Kültürünün Temel Özellikleri

Yoksulluk kültürü ile mücadele edebilmek için zihniyet değişimini amaçlayan kapsamlı sosyal, siyasal ve kültürel programlara ihtiyaç bulunmaktadır.

Lewis’e göre yoksulluk kültürünün temel özellikleri şunlardır:

  1. Yoksulluk kültürü içinde yaşayanların toplumsal kurumlarla ilişkisi sağlıklı değildir.
  2. Yoksullar arasında sendikalara ve siyasi partilere üyelik yoktur. Yani işbirliği ve örgütlenme yönünden zayıftırlar. Siyasetle çok az içli dışlı oldukları için düzene karşı hareketlerde kullanılmaları mümkün değildir. Okuma yazma oranları ve eğitim talepleri düşüktür. Bankalara, hastanelere, çok katlı mağazalara, müze ve sanat galerilerine çok az uğrarlar.
  3. Gecekondu mahallelerinde sağlıksız konutlarda yaşarlar. Birçok evin sadece yatak odası vardır.
  4. Aile oldukça kalabalıktır. Ailede çocukluk dönemi yoktur. Çocuklar cinsiyetle oldukça erken yaşta tanışırlar. Nikâhsız evlilikler oldukça yaygındır. Kocalar, çocuklarını ve eşlerini çok sık terk ederler.
  5. Bireysel düzeyde toplumdan dışlanma ve ayrı tutulma duygusu, çaresizlik, aşağılık duygusu, zayıf benlik yapısı, içgüdülerin kontrol edilememesi, bugünü yaşama, yarını düşünmeme, kendini bırakma, tevekkül ve erkeğin üstünlüğüne olan yaygın inanç dikkatleri çekmektedir (ASAGEM, 2010).

 

“Yoksulluk Kültürü”ne Eleştirel Yaklaşımlar

Gecekondu mahallelerinde yaşayan kesimin sürekli olarak ortak bir kültür meydana getirdiği sonucuna varan Türkdoğan (1974:78) genel anlamda Lewis’ten farklı olarak gecekonduları yoksulluk kültürünün oluştuğu ana mekânlar olarak ele almakta, özelde ise tevekkül etmeyi dinî bir bağlama taşımaktadır (Aksan, 2012).

Yoksulluğun altında yatan yapısal nedenleri perdeleme tehlikesinden dolayı yoksulluk kültürünü alt kültür olarak tanımlama girişimini eleştirenler de olmuştur. Mesela, Güney Afrika kentsel alanda yoksulların birçok gönüllü çalışmada yer aldıkları ortaya konulurken, toplumsal ve siyasi hayata katılımın kentli yoksullarda hiç de düşük olmadığı; Venezuella’da, gecekondularda yaşayan yoksullarda kabullenme ve boyuneğme anlayışının sınırlı düzeyde bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yine ABD’de siyahlarda duyarsızlaşma ve kabullenme anlayışının baskın bir nitelik olmadığı ortaya konmuştur (Theories of Poverty: The Culture of Poverty, 2002).

Türkdoğan (2003) ise yoksulluğun bir alt kültür olarak değil, yoksulluk sorununun toplumsal yapı, inanç sistemi, kültürel değerler ve yönelim tarzları göz önünde bulundurulmadan anlaşılamayacağını ve çözümlenemeyeceğini ifade etmiştir.

 

Yoksulluk Kültürü Araştırması

ASAGEM tarafından 2010 yılında yayımlanan “Sosyal Yardım Algısı ve Yoksulluk Kültürü” araştırması sonuçlarına göre sosyal yardımlardan yararlanan ve düzenli gelir getiren bir işte çalışmayanlara, “şu anda iş arayıp aramadıkları” sorulduğunda % 75 oranındaki büyük çoğunluğun iş aramadığı gözlenmiştir.

 Araştırma bulguları, işsizlikle yoksulluk arasındaki ilişkiyi bir kez daha ortaya koymuştur. Çünkü, sosyal yardım alanların sadece %41’i düzenli gelir elde edebilecekleri bir iş bulduklarında sosyal yardımlara bağımlı olmaktan kurtulabileceklerini ifade etmişlerdir. Sosyal yardım alanların %29.6’sının “hiçbir zaman” cevabını vermiş olması, bu insanların yardım almaksızın hayatlarını sürdüremeyeceklerine kesin şekilde inanmış olduklarını göstermektedir. Bu cevabı veren kişiler için “sosyal yardım bağımlısı” ifadesi kullanılabilir (ASAGEM, 2010). Bu araştırmada ulaşılan bulguların Türkiye’de yoksulluk kültürünün varlığını ortaya çıkardığını görmek gerekir.

 

Yoksulluk Kültürünü Değiştirebilmek

Alan araştırmaları, yoksulluk kültürünün kalıplaşmış bir hale geldiğini ve vazgeçilmesi zor bir hal aldığını ortaya koymaktadır. Düzenli sosyal yardım alan insanlar yoksulluğu kaderleri olarak görmekte ve yoksulluğun yetersiz de olsa hazırcılığına kendilerini alıştırmış görünmektedir. Sosyal yardım alanların üçte ikisinden fazlasının yardım almaksızın hayatlarını aynı düzeyde sürdüremeyeceğini düşünmesi, bireylerin yoksulluk durumunu benimsediklerini, öz yeterlilik inançlarının düşük olduğunu ve yoksulluktan kurtulma çabası içinde olmadıklarını göstermektedir.

Sosyal politikaların yoksulluk kültürünü süreğenleştiren bir yapıdan kurtarılması, yoksulluğun kader, tembelliğin de tevekkül olmadığının dinî otoritelerce topluma izah edilmesi, sömürgeye elverişlilik durumunun yoksulluğa psikososyal zemin oluşturduğunun aydınlarca sürekli vurgulanması, dinî ve kültürel müktesebatın Kur’an’a arz edilerek vahye mugayir unsurlardan ayıklanması ve nihayet yoksulluğun çözülebilir bir problem olduğu tezinin güzel örneklerle desteklenmesi; özellikle yoksulluk kültürüne müptela olmuş toplumların kurtuluşuna giden yolu açacaktır.

 

Yoksulluk Kültürünü Besleyen Unsurları Ayıklayabilmek

Fakirlik edebiyatı Müslüman toplumlara Grek ve Hint başta olmak üzere İslam dışı kültürlerden intikal etmiştir. Türkçede yaygın şekilde kullandığımız “bir lokma bir hırka”, “azıcık aşım ağrısız başım”, “hacı terazi tutmaz” gibi deyimlerin felsefi ve stratejik kökleri dışarıya uzanmaktadır. “Sadaka kültürü” söylemiyle çarpıtılan infak emri, esasen herkesin kendi çapında nimetleri paylaşmasını ve her mümin insanın zekât verecek mali kudrete erişmesini hedef olarak göstermektedir. Kuvvetli müminin zayıf müminden hayırlı olduğunu söyleyen raşid halifeler Hz. Ömer ile Ömer bin Abdülaziz dönemlerinde zekât verilebilecek tek bir müslüman bulunamayıp tüm zekât fonlarının gayr-ı müslimlere dağıtılması tezimizin tarihteki bir ispatı niteliğindedir.

“Fakirlik neredeyse küfür olup çıkacaktı” mealindeki hadisine rağmen Allah Rasulü’nün “el-faqru fahrî; fakirlik övüncümdür” mealindeki sözünü yanlış bir züht anlayışına mesnet edinmek hadisin özünü kavramamaktan kaynaklanmaktadır. Sevgili Efendimiz bu sözüyle ne kadar yüce gönüllü bir insan olduğunu, dünya malına tamah etmediğini, insanlığın önderi ve örneği olarak asgari düzeyde bir geçim standardını tercih ederek bütün malını ve mülkünü infak etmeyi tercih ettiğini vurgulamıştır. Nitekim, “Zenginlik malın çokluğu ile değil gönlün cömertliği ile olur.”, “Veren el alan elden hayırlıdır.” buyuran, insanlara sultan olmayı değil Allah’a kul olmayı tercih eden bir peygambere de böyle bir tutum yakışırdı.

İslam’ın başlangıç yıllarında sadece fakir ve gariplerin omuzunda yükseldiği söylemi de tarihî hakikate mutabık değildir. Zira, İslam’ın yayılması için sadece hayatlarını değil bütün mal varlıklarını da ortaya koyan Hz. Hatice, Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman b. Avf (Allah hepsinden razı olsun) gibi zengin sahabilerin katkılarını unutmak vefasızlık olur.

Nüfusun geometrik olarak arttığı ve kaynakların kıt, ihtiyaçların ise sınırsız olduğu yalanlarına bütün dünyayı inandırmış olan kapitalizm, toplumları sömürme ve en az emekle pastadan en büyük payı alma hırsına felsefi zemin oluşturmada maalesef büyük bir başarı kaydetmiştir. İnsanlığın, hakikate bütünüyle mugayir olan bu yalanlardan kurtulup Allah’ın kendileri için yarattığı sayısız nimetleri adaletle paylaşıp haysiyetli bir hayat sürebilmek için Kur’an’ın diriltici mesajına kulak kesilmesi gerekmektedir:

“Oysa ki, eğer bu ülkelerin insanları inansalar ve sorumlu hareket etselerdi, onlara göklerin ve yerin bereketini ardına kadar açardık, fakat yalanladılar. Bunun üzerine biz de yaptıklarından dolayı onları kıskıvrak yakaladık.” (A’râf-7:96).

 

Kaynaklar

  1. AKSAN, Gamze. (2012). “Yoksulluk ve Yoksulluk Kültürünün Toplumsal Görünümleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı: 27, s.9-22, Konya.
  2. (2010). “Sosyal Yardım Algısı ve Yoksulluk Kültürü”, Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırması, Ermat Basım, Ankara.
  3. Theories of Poverty: The Culture of Poverty (2002). http://www.blacksacademy.net/content/3253.html
  4. TÜRKDOĞAN, Orhan. (2003). “Türk Toplumunda Yoksulluk Kültürü”, Yoksulluk kitabı içinde, (Ed. A.E. Bilgili, İ. Altan), Deniz Feneri Derneği, Cilt 1.
  5. Human Development Report 2014, 24 Temmuz 2014. http://www.undp.org/content/turkey/tr/home/library/human_development/hdr-2014.html
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
HAK İHLALLERİNİ GÖRMEK VE İNSANLIK HAYSİYETİNİ KORUYABİLMEK
MISIR’DAKİ SİSTEMATİK HAK İHLALLERİNİ GÖREBİLMEK

Yorum yap

Yorum