-- Diriliş Postası, Hakkın Elinden Tutmak

CEMAAT-İ İSLAMİ ŞEHİDLERİNİN ÇAĞRILARINA DUYARSIZ KALMAMAK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

“Yoksa siz, (yalnızca) hacıları suvarmayı ve Mescid-i Haram’ı ziyaret edip tamir etmeyi, Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman etmek ve Allah yolunda cihad edip elden gelen gayreti göstermekle eşdeğerde mi tutuyorsunuz? Allah’a göre bunlar birbirine eşdeğer değildirler. Ve Allah, değerleri yerinden etmiş bir toplumu doğruya yöneltmez. İman eden ve hicret edenler, Allah yolunda cihad eden; mallarıyla ve canlarıyla her türlü çabayı gösterenler, Allah nezdinde daha yüce bir makama sahiptirler; zira işte onlar başarının gerçek sahibidirler. Rableri onları yüce katından bir rahmetle, Rızâ-yı Bârî ile ve kendilerini içerisinde kesintisiz her tür nimetin beklediği cennetlerle müjdeler. Onlar orada ebedi kalacaklar; çünkü, katında yüce ödül(ler) bulunan yalnızca Allah’tır.” (Tevbe 9:19-22).

 

Şehid Abdulkadir Molla: Bilinçli, Kararlı ve Kendinden Emin Olmak

Gayrimeşru Hasina rejimi tarafından 12 Aralık 2013 tarihinde siyasi bir kararla idam edilen Bangladeş Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Abdulkadir Molla Bangladeş toplumunda etkili olmuş, fikrî birikime sahip önder şahsiyetlerden birisidir (abdulquadermolla.info). Söylemiyle eylemini dengeleyen merhum önderin, şehadetinden hemen önce kaleme aldığı mektubu onun olgun şahsiyetinin ufuklarını ortaya koymaktadır:

“Bismillahirrahmanirrahim… Bangladeş hükümeti son zamanlarını yaşadığı için bu çirkin idam suçunu işlemekte acele edeceklerdir… Allah’ın hakkımda vereceği karara razıyım. İnançsızlar haksız yere peygamberleri bile öldürdüler. Rasulullah’ın (s) birçok arkadaşı, hattâ hanım sahabiler vahşice öldürüldüler. Şehidler, bu takası yapıp canlarını feda ederek, Allah’ın İslam’ı muzaffer kılmasına hizmet ettiler…

Aleyhimize alınan tüm kararlar aslında Hindistan tarafından planlanıyor. Avami Ligi istese bile bundan geri dönemez. Çünkü iktidara gelebilmeleri, Hindistan’a teslim olmalarından kaynaklanmaktadır… Mahkemenin kendisi cellat rolüne bürünmüşken ve masum insanları öldürme hırsıyla sarhoş olmuşken, onlardan adaletli bir hüküm zaten beklenemez… Halkımız ve dünya halkları gerçeği kesinlikle öğrenecekler. Benim şehadetim bu baskıcı rejimin çöküşüne sebep olacak ve inşaAllah yapılan bu zulümler İslami hareketin uzun bir yol kat etmesine vesile olacaktır.

Dün yine Tevbe Sûresi’ni okudum. 19. âyette canla ve malla Allah yolunda cihadın ödülünün Kâbe’ye hizmet etmekten ve hacılara su dağıtmaktan daha önemli olduğunu anlatıyordu. Yani, Allah bizzat kendisi belirtmektedir ki, âdil bir İslam toplumu oluşturmak için, adaletsizliğe karşı savaşırken canlarını verenler, ecelleriyle ölenlerden daha yüksek bir mertebeye sahiptir. Eğer Allah beni cennetinde böyle onurlu bir yere getirmek istiyorsa böyle bir ölümü kucaklayabilmek için hazırım. Çünkü zalimlerin elinde adaletsiz bir ölüm cennete kesilen bir bilettir.

1966 yılında Mısır’ın tiranı Albay Nâsır, Seyyid Kutub, Abdulkadir Udeh (Avde) ve diğerlerini ölüme mahkûm etmişti… Şayet Allah İslami hareketi ve beni bu zalim rejimin düşüşü için ileriye taşıyacaksa, bunda nasıl bir kayıptan söz edilebilir ki?

Şehidlerle ilgili yüksek konumdan bahsederken, O mübarek Nebi (aleyhisselam) şehid olmak için tekrar tekrar hayata gelme arzusunu dile getirmişti. Şehid olarak ölenler de, cennete girdiklerinde tekrar dünyaya dönme ve Allah yolunda yeniden şehid olma arzularını dile getireceklerdir. Allah’ın sözü kesinlikle haktır, Rasulü’nün sözü kesinlikle doğrudur. Bu ikisinde şüpheye düşende iman yoktur!

… Mezarı mermerle çevirmek gibi müsrif ve bidat uygulamalara başvurmayın. Onun yerine elinizden geldiğince yetimlere sadaka verin. İslami hareket şehidlerinin ailelerine yardım edin, onları yalnız bırakmayın, özellikle de benim tutuklanmam ve kararın açıklanmasından sonraki protestolarda şehid olanları. Okulunu bitirdikten sonra Hasan Mevdûd’u evlendirin, aynı şekilde Naznin’i de.

Allah bu dünyaya dair tüm sevgi ve isteği zihnimden çıkarsın ve tüm kalbimi Allah ve Rasulü’nün sevgisiyle doldursun. İnşaAllah, cennetin merdivenlerinde buluşuruz. Çocuklarıma her zaman helal kazanmalarını öğütle. Farz ve vacib ibadetlerinize hepiniz dikkat edin, özellikle de namazlarınıza. Aynı tavsiyeleri akrabalarıma da ilet. Babama da baş sağlığı dile, onu rahatlat, eğer ben gittiğimde hâlâ hayatta olursa…” (haksozhaber.net).

 

Şahid Olarak Yaşayıp Şehid Olarak Can Vermek

Abdüldakir Molla’nın eşi ve Cemaat-i İslami Meclisi Şûra üyesi Sanwar Jahan, “Eşim idam edildikten sonra aralarında Türkiye, Almanya, Japonya ve Amerika’nın da bulunduğu elli ülkede gıyabi cenaze namazı kılındı. Aile olarak büyük şeref duyduk. Allah ona istediğini verdi, şehid oldu. Şehid olmak onun tek dileğiydi” dedi.

Evleri gözetim altında tutulduğu için akrabalarından birine ait bir mekânda, AA muhabirinin sorularını cevaplayan Jahan; “Ailesiyle yeğenleriyle ve çocuklarla vakit geçirmeyi çok severdi. Ev ve ailemizle alakalı işlerde bana çok yardımcı olurdu. Çok fedakâr birisiydi. Mutlu bir insandı ve diğer insanları mutlu etmeye çalışırdı. Tüm akrabalarına da zaman ayırmaya çalışırdı. Söküklerini kendi dikerdi. Elbiselerini kendisi yıkar, bizim yıkamamıza müsaade etmezdi. Israr etmemize rağmen işlerini bize yaptırmaz, bizzat kendisi yapardı.” diye konuştu.

Abdülkadir Molla’ya cezaevinde yastık dahi verilmediğini aktaran Jahan, “Zeminde yatıyordu. Üç ay kadar orada kaldı. Çoğu zaman, ziyaretlerde ailemizi ve akrabalarımızı sorardı. Bizden sabırlı olmamızı, ağlamamamızı, mesajlarını insanlara ulaştırmamızı isterdi.” ifadelerini kullandı.

Şehidin; “Bu insanların şehadeti, Bangladeş’e İslam’ın yerleşmesinde önemli rol oynayacak. Büyük bir Müslüman ülke olan Türkiye’den acilen mevcut Bangladeş hükümetine baskı yaparak Müslümanlara uygulanan bu zulmü durdurmasını istiyorum. Müslüman halkın ve Cemaat-i İslami üyelerinin öldürülmesini durdursunlar.” şeklindeki vasiyetini  aktaran Jahan, Mısır’daki 528 kişi hakkında verilen idam kararına da tepki göstererek, Mısır hükümetinden de bu kararların iptal edilmesini istedi (aa.com.tr).

 

Şiddeti Yöntem Olarak Benimsemekten Kaçınmak

Abdülkadir Molla’nın oğlu Hasan Cemil de babasının idamının ardından mevcut hükümetin müdahalesiyle işten çıkarıldığını, evlerinin sürekli gözetim altında tutulduğunu belirttikten sonra şehid babasıyla son görüşmesini şu şekilde özetledi:

“12 Aralık 2013’te son kez hücresinde görüştük. İyi ve güçlü görünüyordu. Halimizi sorduktan sonra asla yalan konuşmamamız, illegal yollardan para kazanmamamız tavsiyesinde bulundu. ‘Çocuklarınıza, İslam’ı öğretin. Onlar Cemaat-i İslami’nin geleceğinde önemli roller alacak. Bunları öğretmezseniz şehadetim boşa gidecek. Cemaatteki kardeşlerimiz, idamımın intikamını şiddet eylemleriyle almasınlar. Zira şiddet Allah’ın ve Hz. Muhammed’in yolu değildir. Eğer intikamımı almak istiyorlarsa İslam’ı Bangladeş’e hakim kılsınlar. Barış Bangladeş’e İslam’la gelecek ve o zaman idamımın bir anlamı olacak’ dedi.”

Hasina hükümetinin yoğun baskılarına rağmen gelecek adına umutlu olduğunu belirten Hasan Cemil; “Babamın ve dava arkadaşlarının şehadeti boşa gitmeyecek. Babamla son görüşmemde, ‘Kimse İslam’ın yürüyüşünü durduramayacak. İslam, Bangladeş’e çok yakında hakim olacak’ demişti. Ben de buna inanıyorum.” diyerek babalarının davasını sürdüreceklerini ifade etti (aa.com.tr).

 

Şehid Muhammed Kamaruzzaman: Feraset Sahibi Olmak ve Haysiyetini Korumak

Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreter Yardımcısı iken usulsüz bir kararla 11 Nisan 2015 tarihinde idam edilen Muhammed Kamaruzzaman, 1971 savaşında öğrenciydi. Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılmasına karşı çıkan Cemaat-i İslami Partisi’nin öğrenci kollarına katılan Kamaruzzaman, kısa sürede partinin önemli isimlerinden biri haline gelmişti.

Partinin genç yönetici kuşağını temsil etmesi itibarıyla gelecek vadetmesi, şahsına münhasır bir vizyona sahip olması, Cemaat-i İslami’nin dünyada tanınan bir siması haline gelmesi, dikta rejimi alenen eleştirmekten çekinmemesi, hükümetin yolsuzluklarını ortaya çıkararak halkı bilinçlendirmesi gibi nedenler Kamaruzzaman’ın idam edilmesinin ardında yatan gerçek sebeplerin başında gelmektedir (kamaruzzaman.com).

Bangladeş içişleri bakanının, idam kararının açıklanmasının hemen ardından “Kamaruzzaman hükümete karşı eleştiriye devam ederse idam gerçekleşir.” şeklinde açıklama yapması, Bangladeş’ki siyasi idam kararlarının, kurucu iradenin 1971 ruhunu korumak, rejimin gücünü kanıtlamak ve aykırı seslere son vermek amacıyla her türlü yasadışı yola başvurduğunun kanıtı niteliğindedir.

‘Saptahik Sonar Bangla’ (Haftalık Altın Bengal) gazetesinin genel yayın yönetmenliğini de yürütmüş olan Şehid Kamaruzzaman’ın son sözleri arasındaki şu vurgusu, onun ne denli geniş bir ufka sahip olduğuna işaret etmektedir: “Gençler! İlimde, bilim ve teknoloji alanında öncü olma kabiliyeti kazanın!”

Şehid Kamaruzzaman’ın, infazından hemen önce kendisini ziyaret eden oğlu Hasan İkbal’e emanet ettiği şu cümleler onun ne kadar dengeli bir yaklaşıma ve sağlam bir şahsiyete sahip olduğunu tescil etmektedir:

Yalnızca Allah’tan af dilerim. Başbakan Hasina bana can verecek değildir. Onun gibi münafık zihniyetli birinden af dilemem. Hayalim Bangladeş’te İslam’ın hakim olmasıdır. Ben belki göremem, ama genç nesil hayalimi gerçekleştirecek inşaAllah. Sizler üzülmeyin, ağlamayın, inşallah cennette görüşeceğiz.

Ya Rabbi, ben bu ülkenin saadeti ve İslam’ın muzafferiyeti için çalıştım. Lâkin bu yüzden bana zulmettiler. Kimler bu zulme ortak olduysa, dünyada ve ahirette bunun hesabını onlardan sor Yâ Rabbi! Ben elimle ve dilimle kimseye zulmetmedim. Rabbim, Sen benim hakkımda en iyi olanı bilensin. Allah’ım şehadetimi kabul et! Aileme, yakınlarıma ve dava arkadaşlarıma sabır ihsan et. Allah’ın selamı dünyadaki bütün müminlerin üzerine olsun.” (sabah.com.tr).

 

Şehid Ali Ahsen Muhammed Mücahid: Nezaketi, Şecaati ve Hak Bilincini Elden Bırakmamak

Bangladeş Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreteri iken dikta rejim tarafından 21 Kasım 2015 tarihinde gece yarısı hukuksuz bir kararla idam edilen şehid Mücahid’in (facebook.com/Mohammad.Mujahid.Ali.Ahsan/) Dakka Merkez Hapishanesi’nde ailesi ve akrabalarıyla yaptığı son görüşmeyi kaleme alan en küçük oğlu Ali Ahmed Mebrur’un yazısındaki vurgular, şehid önderlerin af dilemesini sağlayarak İslami hareketi küçük düşürme azminde olan Hasina hükümeti karşısındaki onurlu duruşlarını ortaya koymaktadır:

“… Babam en sağda 8 numaralı hücredeydi. Ondan önce de Şehid Abdulkadir Molla ve Şehid Muhammed Kamaruzzaman aynı hücrede kalmıştı. Son birkaç aydaki ziyaretlerimiz bu hücrede gerçekleşmişti.

Babamız hücrede yerde seccadesinin üzerinde uyuyordu. Yastık da yoktu. Birkaç kez ona seslendik ama bir süre bize cevap vermedi. Çok derin bir uykuda olmalıydı. Birkaç kere daha seslenince biraz şaşırmış halde uyandı. Bizi tanıyınca, “Geldiniz demek! Niçin gece bu kadar geç vakitte? Cezaevi yönetimi tarafından mı çağrıldınız? Bu son görüşmemiz mi?” diye sordu. Sonra oturdu ve konuşmaya devam etti: “Cezaevi yönetimi bana hiçbir şey söylemedi. Tevekkeltü alâllah; Allah’a dayanıp O’na güvendim!” Bir süre daha oturdu. Düşüncelerini gözden geçiriyor ve içinden Allah’a dua ediyor gibiydi.

Biz de ona, “Evet baba, biz kısa bir süre sonra şehid olacak şerefli ve muhterem babamızı ziyarete geldik. Gurur kaynağımıza geldik.” diye karşılık verdik. O da bize, “Peki. Elhamdülillah.” diye karşılık verdi. Bir süre sonra ayağa kalktı. Herkes eline dokundu, bazıları da parmaklıkların arasından onun ellerini öptü. Sonunda o, “Tokalaşmadığım kimse kaldı mı?” diye sordu. Duygusal bir ortam oluştu. ama babam; “Gözyaşına gerek yok. Birkaç kelam etmeme müsaade edin.” diyerek bizi sakinleştirdi. “… Bu görüşmeyi ayarladığı için cezaevi yönetimini takdir ettim. Tüm hapis hayatım boyunca yapabilecekleri azami saygıyı gösterdiler.” dedi.

“Savcı, iddiasını ispatlamak için sadece bir şahit gösterdi. O şahit de asla benim aydınları öldürdüğümü doğrulamadı. Hiçbir aydın ailesi mensubu da benim aydınları öldürdüğümü iddia etmedi… Hükümet hakkımda idam kararı verilmesini kararlaştırdıktan sonra bana karşı yargı sürecini başlattığından eminim. Tüm bu yargılamalar bir maskaralıktı.

Hükümet, beni aşağılamak, aileme, partime ve vatandaşlarıma beni bir korkak olarak göstermek için gün boyu bana karşı sahte af dilekçesi oyununu oynadı. Bu zalim ve baskıcı hükümetten herhangi bir af dilemem söz konusu değildir. Ben tamamen masumum, masumum, masumum. Bugün bizi haksız olarak öldürecekler…” (dunyabulteni.net).

Rabbim Bangladeş Cemaat-i İslami hareketinin idam edilen önderlerinin şehadetlerini kabul buyursun. Dünya Müslümanlarına da bu zulümleri durduracak kudret ve irade bahşetsin.

 

Kaynaklar: 

  1. http://www.abdulquadermolla.info/, 06.10.2016.
  2. http://kamaruzzaman.com/, 06.10.2016.
  3. https://www.facebook.com/Mohammad.Mujahid.Ali.Ahsan/, 06.10.2016.
  4. http://www.haksozhaber.net/abdulkadir-mollanin-esine-yazdigi-mektup-43224h.htm, 21.12.2013.
  5. http://aa.com.tr/tr/dunya/sehit-olmak-tek-dilegiydi/160963, 09.05.2014.
  6. http://www.sabah.com.tr/dunya/2015/04/11/muhammed-kamaruzzamanin-idam-edildi, 11.04.2015.
  7. http://www.dunyabulteni.net/servisler/haberYazdir/347972/haber, 05.12.2015.
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
BANGLADEŞ VE CEMAAT-İ İSLAMİ PRATİĞİNDEN DERS ALMAK
AVRASYA İSLAM ŞÛRASI TEŞKİLATI KARARLARINI HAYATA GEÇİREBİLMEK

Yorum yap

Yorum

  1. En büyük dertlerimden birisi insanlardaki kesintisiz ve limitsiz umursamazlıktır. Oysa hayat devam ediyor, devam edip hareket halinde olan bir şey nasıl umursanmaz? Umursamazlık umursanmalıdır. Çünkü başa gelen felaketlerin çoğu umursamazlıktan kaynaklanır, yani ondan gelir. En büyük ve en tehlikeli umursamazlık Allah hakkında olanıdır. Dünya umursanmalı, ahiret umursanmalı, yaşam umursanmalı. Umursanmayan hayatın tadı olur mu? Akıllı ve sorumlu olan insan için böyle bir şey düşünülebilir mi? Yani bunları umursamamak…
    Ne zaman ve nerede insan/insanlık büyük bir üzüntü ve acılar içinde kıvranıyor olursa, tarafınızı seçiniz. Tarafsızlık zalime yarar, asla kurbana değil. Sessizlik işkenceciyi cesaretlendirir, asla işkence göreni değil. Bütün Ortadoğu bunun açık bir örneğidir.
    Sevginin zıddı nefret değil, umursamazlıktır. Güzelliğin zıddı çirkinlik değil, umursamazlıktır. Sevgi ve güzellik; akraba kavramlardır, nefret ve çirkinlik de. Umursamak sevgi ve güzellikle birlikte yürür, nefret ve çirkinlik de umursamazlıkla büyür gelişir ve azmanlaşır. Azmanlaşan umursamazlık, baba krallara çocuklarını, büyüyüp güç ve taht peşinde koşan çocuklara da babalarını kestirir/öldürtür. Örneği bütün imparatorluklar ve hanedanlıklar… Babası ya da oğlunun hayatını iktidarı için umursamayan krallar savaşlarda ölecek askerlerin sayısına bakmadan tamamını umursamazlar. Tarih bunun örnekleri ile doludur… Sevgi ve sevgisizlik, güzellik ve çirkinlik, bunlar görünürde zıt şeyler gibi duruyor, ne var ki, sevgi ve güzelliğin umursanması ya da umursanmaması nefret ve çirkinliğin ortaya çıkmasının nedenidir. Dolayısıyla sevgi ve güzelliği umursamak nefret ve çirkinliğin panzehiri, yani ilacı; umursamazlık ise ikisi de kötülüğün kaynağı olan nefret ve çirkinliğin baş göstermesinin nedenidir. Aslında kayıtsızlık, yaşarken ölmektir. İnanmanın zıddı sapkınlık değil, umursamazlıktır. Ve hayatın zıddı ölüm değil, umursamazlıktır. Kayıtsızlık, her şeye karşı umarsız davranmak, yani onları umursamamaktır. Yukarıda değinmiştik, yine söylüyorum: en büyük ve en tehlikeli umursamazlık Allah hakkında olanıdır. İnsan, Allah’a hakkında kayıtsız kalamaz, kalan insan değildir.

    Bugün Cemaati İsalâmi liderleri, dün başkaları ve yarın gene birileri; hiç bitmeyecek… Ey insanlar umursamazsanız, umursanmazsınız! O zaman da varlığınızın bir anlamı ve değeri yoktur/olmaz/olamaz…!