-- Diriliş Postası, Hakkın Elinden Tutmak

İSLAM İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİNİ YAZABİLMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Dünyada geçerli olan Batı menşeli insan hakları bildirgeleri, insanı bütün boyutlarıyla kuşatan evrensel fikrî ve ahlaki bir temelden yoksun olmaları sebebiyle, gelecek nesiller şöyle dursun günümüz insanının sorunlarını çözmekten bile aciz kalmaktadır. Kıyamete kadar bütün bir insanlığı kuşatabilecek, en fazla mensubu bulunan semavi din müntesipleri başta olmak üzere irili ufaklı ne kadar fikir ve inanç hareketi varsa hepsini kapsayabilecek bir insan hakları beyannamesini ortaya koymaya en layık olan, temel nassları ve tarihî tecrübesiyle bunu başarabilecek yegâne alternatif olarak insanlığın önünde duran, İslam dinidir. Allah katında geçerli tek din olması, önceki tüm semavi dinleri kapsaması, kıyamete kadar başka din ve elçi gönderilmeyeceğinin alenen beyan buyurulması, İslam dinine ve onun mensuplarına evrensel insan hakları beyannamesi hazırlama görev ve sorumluluğunu yüklemektedir.

Temel nassları ve tarihî tecrübesiyle kuşatıcı ve adil bir insan hakları beyannamesini ortaya koyabilecek yegâne alternatif İslam’dır.

Osmanlı Devleti’nin son döneminde önemli valilik ve nazırlık görevleri deruhte etmiş olan, devlet adamlığı yanında mütefekkir şahsiyetiyle de kendini kabul ettirmiş bulunan Hüseyin Kâzım Kadri beyin, “İnsan Hakları Beyannamesi’nin İslam Hukukuna Göre İzahı” adıyla kaleme aldığı eserde, tüm dinlerin ve kanunların üzerinde, mevcut tüm insan hakları bildirgelerini içine alan kuşatıcı bir evrensel insan hakları beyannamesinin İslam dini esas alınarak hazırlanabileceği fikri müdafaa edilmektedir. Zira, müellifin de vurguladığı üzere İslam dini; özgürlük, eşitlik ve adalet hususlarını hakkıyla içeren, her türlü açıdan hayatı kuşatan, uyumlu içtimai bir sistem kurabilen, insanlar arasında yardımlaşmayı, barışıklığı, iyi huylara sahip olmayı öğütleyen bir dindir (Yayına hazırlayan: Osman Ergin, Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi, İstanbul, 1949: 75-76).

Din ve bilim, dünya ve ahiret, akıl ve inanç, Allah ve insan, insan ve kâinat gibi en temel meselelerde altın dengeyi kurabilmiş olan İslam dininin, Kur’an ve sünnet başta olmak üzere on dört asır boyunca üretmiş olduğu müktesebat ve uygulamalar incelenerek insanlığa mükemmel bir insan hak ve hürriyetleri beyannamesi takdim etmek sadece mümkün değil elzemdir de.

 

İslam’ın ilk dönemine ait temel hak belgeleri

Kur’an-ı Kerim, sadece Allah’a kul olarak insanın nasıl gerçek özgürlüğü yakalayabileceği ile hak ve adaletin şaşmaz ilkelerini açıkça ortaya koymuş, Allah Rasulü de (as), kendisinin, ailesinin ve ashabının aleyhine bile olsa hakkın ve adaletin nasıl yılmaz bir savunucusu olunabileceğini en güzel örnekleriyle göstermiştir.

Kur’an ve sünnet başta olmak üzere Müslümanların on dört asır boyunca üretmiş olduğu müktesebat incelenerek insanlığa mükemmel bir insan hak ve hürriyetleri beyannamesi takdim etmek sadece mümkün değil elzemdir de.

Güçlünün haklı kabul edildiği Cahiliye dönemi Mekke toplumunda zalime karşı, mazlumdan yana yek vücut olmanın başarılı bir örneğini teşkil eden “Hilfu’l-Fudûl; Erdemliler Antlaşması” hareketine risaletten önce iştirak etmiş olan Sevgili Efendimiz, yıllar sonra bahsi geçtiğinde zulme karşı böyle bir erdemli girişime davet edilse yine icabet edeceğini beyan buyurmuştur.

Miladi 622 yılında Medine’de imzalanmış olan “Medine Vesîkası”, başkasıyla birlikte hak ve hukuk çerçevesinde, ilkeye ve sözleşmeye dayalı olarak yaşamanın; Yahudiler ve putperest müşriklerle birlikte medeni bir toplumsal hayat modeli ortaya koyabilmenin somut bir örneğini oluşturmaktadır. Ancak, 47 maddeden oluşan bu sözleşmenin, İslam tarihi boyunca kurulan devletlere neden model teşkil etmediği sorusu akla gelebilir. Bu sorunun cevabını, müzakereye dayalı katılımcı bir siyaset tarzının benimsendiği hilâfet-i râşide döneminden hemen sonra gelişen ve asırlar boyunca devam eden; zorla boyun eğdirmeye ve babadan oğula intikal etmeye dayanan saltanat siyasetinde aramak gerekir.[1]

Ağır bir bedeli olsa bile sözleşmeye sadık kalmanın harika bir örneğini teşkil eden “Hudeybiye Musâlahası” başta olmak üzere Allah Rasulü’nün (s) müşriklerle ve başka din mensubu topluluklarla yaptığı bir dizi sözleşme, İslam’ın hak ve hürriyet anlayış ve uygulamasını ortaya koyması açısından nadide belgeler olarak önümüzde durmaktadır.[2]

“Medine Vesîkası”, başkasıyla birlikte hak ve hukuk çerçevesinde medeni bir toplumsal hayat inşa etmenin somut bir örneğini oluşturmaktadır.

Allah Rasulü’nün, o anda muhatabı olan yüz bini aşkın ilk mü’minler başta olmak üzere kıyamete kadar gelecek bütün insanlara hitaben irad ettiği veda hutbelerinde temel hak ve hürriyetlerin önemli bir bölümü tek tek açıklanmıştır. “Veda Hutbesi”nde[3] ortaya konan ve Allah Rasulü’nün bizzat tatbik ettiği hakların bir kısmına Batı dünyası, milyonlarca insanın kanını akıttıktan sonra ancak 20. yüzyılın ortalarında ulaşabilmiş, ancak bu güne kadar bu hakları tatbik etmeye asla muvaffak olamamıştır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s), hicretin 10. yılında ifa ettiği Veda haccı esnasında, 9 Zilhicce Cuma günü Arafat Vâdisi’nde yüz bini aşkın sahabinin şahsında bütün insanlığa hitap etmiş ve 23 yıl boyunca Kur’an’ın vaz’ettiği ve kendisinin de hayata tatbik ettiği temel hakları kıyamete kadar uygulanmak üzere insanlığa hatırlatmıştır.

Kendisinden önceki üç râşid halifeye danışmanlık yapan, miladi 656-661 yılları arasında 5 yıl İslâm Devleti’nin halifeliği uhdesine tevdi edilen Emiru’l-Mü’minin Hz. Ali (r), İslâm ümmetini ıslaha çalışırken 79 emirname kaleme almıştır. Bu emirnameler arasında en kapsamlı ve en uzun olanı, Mısır’a vali tayin ettiğinde Mâlik el-Eşter’e verdiği emirnamedir. Ne yazık ki, Mâlik el-Eşter Mısır yolunda şehit edilince (m. 656), bu muhteşem siyaset belgesi Mısır’da uygulama alanı bulamamıştır.[4]

Burada kısaca temas edilen bu temel metinler başta olmak üzere on dört asır boyunca İslam âleminde üretilmiş olan belgeler ile Allah’ın, hukukun ve toplumun hakkını korumak için oluşturulan “Hisbe Teşkilatı” gibi kurumsal tecrübeler incelenerek bütün insanlığı kuşatan, adil bir evrensel insan hakları belgesi hazırlamak hem mümkündür hem de gereklidir.

 

İslam dünyasında ortaya çıkan hak belgeleri

Allah Rasulü Veda Hutbesi’nde, 23 yıl boyunca Kur’an’ın vaz’ettiği ve kendisinin de hayata tatbik ettiği temel hakları insanlığa hatırlatmıştır.

Prof.Dr. Salih Tuğ hocanın doçentlik tezi olan “İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri: XIX ve XX. Asırlar” (İrfan Yayınevi, İstanbul 1969, 343 s.) isimli eseri başta olmak üzere son dönemde sadece Türkiye’de yapılan onlarca doktora tezi, akademik makaleler ve fikir eserleri, bütün insanlığı kuşatan bir İslam insan hakları beyannamesinin ortaya konabileceğini göstermektedir. Prof.Dr. Ahmet Akgündüz’ün “İslam’da İnsan Hakları Beyannamesi” isimli eseri, İslam dünyasında temel haklar alanda yapılmış önemli beyanname çalışmalarını derlemiştir (OSAV, İstanbul, 1997).

İslam anayasa hukuku alanındaki ilk kapsamlı çalışma 1951 yılında toplanan ve 31 üyeden oluşan bir komisyon tarafından gerçekleşmiştir. Bu çalışmada modern bir Müslüman devletin ve fertlerinin kabul edebileceği temel esaslar belirlenmiştir (Akgündüz, Eski Anayasa Hukukumuz ve İslam Anayasası, OSAV, İstanbul, 1997: 110-112).

1982 yılında kurulan İslam Konseyi’nin birçok ilmi çalışması yanında “Evrensel İslam Beyannamesi”, “İslam Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi” ve “İslam Anayasası” başlıklı çalışmaları çok önemli beyannameler olarak dikkatle incelenmeyi beklemektedir. 1990 yılında da İslam Konferansı Teşkilatı (yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı) tarafından yayımlanan “İnsan Hakları Kahire Beyannamesi” de, İslam hakları evrensel beyannamesi yazılırken dikkate alınması gereken önemli bir çalışmadır.

1982 yılında kurulan İslam Konseyi’nin “Evrensel İslam Beyannamesi”, “İslam Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi” ve “İslam Anayasası” başlıklı çalışmaları önemli alternatif beyannamelerdir.

Osmanlı döneminde hazırlanıp ilan edilerek yürürlüğe konan Sened-i İttifak (1808), Gülhane Hatt-ı Humayûnu (1839), Islahat Fermanı (1856), Adalet Fermanı (1875) ve 1857’de Hayreddin Paşa’nın öncülüğünde Tunus’ta ilan edilmiş olan Ahdu’l-Emân gibi hak bildirgeleri, halkın can, mal, akıl, din ve nesil emniyetini temin etmek başta olmak üzere çeşitli hak ve hürriyetlerini tanzim eden önemli belgeler olarak, kapsamlı bir İslam insan hakları beyannamesinin hazırlanması esnasında başvurulacak belgeler arasında yer almaktadır.

1990 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından yayımlanan İnsan Hakları Kahire Beyannamesi de, önemli bir alternatif hak bildirgesidir.

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, Osmanlı Aile Hukuku Kararnamesi, İslam Aile Sözleşmesi gibi daha özel hukuk metinleri ve sözleşme örnekleri de incelenmesi gereken önemli çalışmalara örnek olarak verilebilir. Mısır’da, Yusuf el-Karadavi başta olmak üzere otuzu aşkın âlimin katkısıyla Uluslararası İslami Kadın ve Çocuk Komitesi (IICWC) tarafından hazırlanarak altı dilde neşredilen İslam Aile Sözleşmesi, iki kısımda ve yedi ana bölümde 164 madde halinde düzenlenmiş olup Türkçe tercümesi de yapılmaktadır (Mîsâku’l-Usra fi’l-İslam, Daru’r-Ruwwad li’n-Neşr, Riyad 2011, 392 s.).

 

İDSB’ye çağrı

İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin tertip edeceği uluslararası bir konferans, “İslam İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin yazımı için önemli bir adım teşkil edecektir.

Bünyesinde kırk ülkeden üç yüzü aşkın STK’yı barındıran İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB)’nin, Mazlumder, Uluslararası Hukukçular Birliği (UHUB) gibi insan hakları kuruluşlarının da desteğini alarak akdedeceği uluslararası bir konferans, “İslam İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin yazımı için önemli bir adım teşkil edecektir. Daha önce islamofobi ve aile konularında uluslararası büyük konferanslar tertip etmiş olan İDSB’nin bu girişimi önce İslam İşbirliği Teşkilatı’nda (İİT), ardından Avrupa Birliği’nde ve nihayet Birleşmiş Milletler’de somut karşılıklar bulabilecektir.

[1] Medine Vesikası’nın içeriği ve birlikte yaşama modeli oluşturması açısından önemi hakkında bakınız: Yusuf Yavuzyılmaz, “Medine Vesikası ve Hz. Peygamber’in (s) Diğer Dini Gruplarla Münasebetleri”, Bilge Adamlar, sayı: 37 (Nisan 2015), s.150-154.

[2] Bahsi geçen belgelerin tam metinleri için bkz: Muhammed Hamîdullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, Beyrut 1405/1985. Eser Türkçeye de çevrilmiştir: El-Vesaiku’s-Siyasiyye Hz. Peygamber Döneminin Siyasi-İdari Belgeleri, çev. Vecdi Akyüz, Kitabevi, İstanbul 1997, 488 s.

[3] Veda Hutbesi’nin özellikleri ve içeriği konusunda TDV İslam Ansiklopedisi’nde Bünyamin Erul tarafından kaleme alınan ilgili maddeye bakılabilir: 42/591-593. Veda Hutbesi’ni insan hak ve hürriyetleri açısından inceleyen ve Türk dilinde yazılmış bir çok eser için şu örnekler incelenebilir: Cihan Aktaş, Veda Hutbesi: İnsanın Temel Hakları, İstanbul 1992; Mehmet Şener, “Veda Hutbesinin İnsan Hakları Yönünden Kısaca Tahlili”, Doğuda ve Batıda İnsan Hakları, Ankara 1996, s.125-130; Osman Şekerci, İnsan Hakları Alanında Temel Belgeler ve İslam, İstanbul 1996; Murat Gökalp, İbrahim Bayraktar, “İslam’ın İnsana Tanıdığı Bazı Temel Haklar ve Vedâ Hutbesi”, EAÜİFD, sayı: 9 (1990), s.245-269 ve sayı: 10 (1991), s.221-231; Cevdet Kılıç, “Veda Hutbesindeki Evrensel Mesajlar ve İHEB ile Mukayesesi”, Bilge Adamlar, sayı: 37 (Nisan 2015), s.126-138…

[4] Daha geniş bilgi için bkz: Faris Çerçi, “Mâlik el-Eşter’e Verdiği Ahd-Nâme’ye Göre Hz. Ali’nin Yönetim Anlayışı”, AÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 28, s.89-125, Erzurum, 2007. Keza, Ali Koçak, “Bir Usûl-i Siyâset Örneği Olarak Hz. Ali’nin Mâlik el-Eşter Emirnâmesi”, Kur’ani Hayat, Mart-Nisan 2013, sayı: 28, s.10-15. Bu emirnameyi konu alan kitaplar da yayımlanmış olup örnek olarak bakınız: Mükerrem Mete, İlmin Kapısı İmam Ali’den Yöneticilere, Semerkant Yayınları, İstanbul 2012, 80 s.

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
BATI’NIN NÂKIS İNSAN HAKLARI SÖYLEM VE BELGELERİYLE YETİNMEMEK
İSLAM’IN İNSAN HAKLARI NAZARİYESİNİ ORTAYA KOYMAK

Yorum yap

Yorum