İnsan hak ve haysiyetlerini kesintisiz ve çok boyutlu şekilde çiğnemeye devam eden Suriye rejiminin öz vatandaşlarına reva gördüğü kötü muamele, ‘Allah düşmanıma bile göstermesin’ denecek cinsten… İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) tarafından Ağustos 2018 tarihinde yayımlanan “Suriyeli Mahkûm Kadınlar: Kapalı Kapılar Ardındaki Sessiz Çığlıklar” raporu (1), yanı başımızda sürüp giden büyük bir insanlık ayıbını daha fazla duymazlıktan ve görmezlikten gelmememiz gerektiğine dikkat çekiyor. Bu utanca bir son verebilmek için duygularımızı, düşüncelerimizi, dualarımızı ve eylemlerimizi güçlü bir şekilde birleştirebilmek umuduyla özetle aktarıyorum.
Suriye’de Yaşanan İnsanlık Trajedisini Görmek
“Değişik gerekçelerle hapse girmiş, tecavüze uğramış, çeşitli işkenceler görmüş ancak yaşadıkları her türlü zorluğa rağmen hayatta kalmayı başarabilmiş Suriyeli kadınların hikâyeleri, vicdanı olan her insanı sarsacak detaylarla dolu. İnsani ve hukuki yönü ayrıca ele alınması gereken bir konu olan bu mağdurların durumuyla ilgili olarak bu çalışmada onların nasıl bir ruh hali içinde bulundukları, yaşadıkları olumsuzlukların psikolojik etkileri ve hayatta kalabilmek için kullandıkları baş etme yöntemleri yer alınmaktadır.
Her gün gözlerimizin önünde yeni bir insanlık suçunun işlendiği Suriye’de bugüne kadar yaklaşık 10 milyonu aşkın insan yerinden edilirken, bunlardan 5,6 milyonu ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Yurt dışına çıkabilenlerden 3,5 milyonu Türkiye’ye gelirken, kalan kısmı Lübnan, Ürdün, Irak ve Mısır başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerine göç etmiştir. Sadece kayıtlı kişileri yansıtan bu rakamlar dışında, binlerce kişi de kaçak yollardan yaşam savaşı vererek başka güvenli yerlere göç etmeye çalışmıştır. Bu umut yolculuğu kimi için felaketle sona ererken kimi de kaçak olarak vatanından uzakta yaşama mücadelesini sürdürmektedir. Suriye içerisinde hâlihazırda yardıma ihtiyacı olan insan sayısı 13,1 milyondan fazladır. Ulaşılması zor ya da kuşatılmış yerlerde hayatta kalmaya çalışan kadın, çocuk ve yaşlıların sayısı ise 2,9 milyondur. Resmî verilere göre 106.000’i sivil olmak üzere 353.000 kişinin hayatını kaybettiği savaşta on binlerce insan ise kayıptır.” (2).
Sivil, kadın, çocuk, yaşlı, masum demeden pek çok insanlık suçunun işlendiği Suriye’de, bizzat Esed rejimi ya da ona bağlı silahlı gruplarca gerçekleştirilen savaş suçu kapsamındaki suçlar şu başlıklar altında toplanabilir:
Adam öldürme, bir uzvun ziyanı, zalimane muamele, işkence, şahısların onurunu ciddi şekilde zedeleme, rehin alma, bir kişiyi hukuki bir prosedüre tâbi tutmaksızın yargılama veya infaz etme, sivillere saldırı, Cenevre sözleşmeleri kapsamında korunması gereken kişilere ya da nesnelere saldırı, insani yardım kapsamında olan ya da Barış Gücü Misyonu’nda çalışan personele veya hedeflere saldırı, korunması gereken mekânlara saldırı, yağma, cinsel saldırı ve tecavüz, 15 yaşından küçük çocukların askere alınması ya da savaşta kullanılması, sivilleri yerinden etme, haince öldürme ya da yaralama, hiç merhamet göstermeme, tıbbi ya da bilimsel deneylere tâbi tutma, düşman tarafın mal varlığını ele geçirme ya da tahrif etme.”
Tutsak Kadınların Dramına Duyarsız Kalmamak
“Eşinin ya da bir akrabasının rejim muhalifi olması, Suriye’de binlerce kadının hapse atılması için yeterli bir sebep olarak görülmektedir! Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SİHG) ve “Vicdan Konvoyu” (3) oluşumunun rakamlarına göre tutuklanan kadın sayısı 13.581’dir. Bu kadınların yarıya yakını tutuklandıktan bir süre sonra bırakılmış olsa da halen 6.700’den fazla kadın Suriye hapishanelerinde tutulmaktadır. SİHG bünyesinde gözaltında olan kadınların dosyalarını takip eden Nur el-Hatib, Suriye rejiminin zalimane uygulamalarında kadın erkek ayrımı gözetilmediğine işaret ederek şunları söylemiştir:
“Rejim, uyguladığı şiddet, kaçırma ve güç kullanma yöntemlerini muhalif her türlü sese karşı kadın, erkek, hatta çocuk ayrımı yapmaksızın gerçekleştiriyor. Kadınlar da, polis karakollarında ve sorguya alındıkları yerlerde her türlü hakarete, psikolojik ve fiziksel saldırıya maruz kalıyor. En temel ihtiyaçlarını dahi gidermelerine izin verilmeyen kadınlar, erkek güvenlik elemanları tarafından aranırken onur kırıcı muameleye, küfre, tehdide ve tecavüze varan cinsel saldırılara uğruyor.” (4).
Suriye’de kadınların karşı karşıya kaldığı en çirkin ve vahşet dolu hak ihlâli, bütün şekilleriyle cinsel şiddettir. Bu ihlal, cinsel taciz veya tecavüzle korkutmak, cinsel taciz veya tecavüz şeklinde vuku bulmaktadır. Ülkede cinsel şiddet, Suriye rejim güçlerinin sıkça ve sistematik bir şekilde başvurduğu başlıca yöntemlerden biri haline gelmiştir. Gerek baskınlarda ve arama noktalarında gerekse hapishaneler ve tutuk evlerinde halkın direncini ve iradesini kırmak amacıyla bu tarz çirkin uygulamalara başvurulmaktadır. Ayrıca muhaliflerden intikam almak amacıyla kadın ve kız çocukları kullanılarak erkekler yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Suriye’de şu ana kadar 10.000’e yakın kadın tecavüze uğramış ve bu tecavüzler sonucu da sayısı tahmin edilemeyen istenmeyen gebelik ve doğum vakası meydana gelmiştir. Tecavüz dışında cinsel şiddete uğrayan kadın sayısının ise 7.500 civarında olduğu tahmin edilmektedir (4).
Rejim güçleri, 2011 yılından bu yana bazı bilgiler elde etmek ve intikam almak için tutuklu kadınlara yönelik cezalandırma, sorgulama ve konuşturma yöntemi olarak sistemli bir şekilde cinsel taciz ve tecavüzde bulunmakta; kasıtlı bir biçimde yaralama, işkence ve aşağılamayı silah olarak kullanmaktadır.
Birçok mağdurun susmayı tercih etmesi nedeniyle mağdurların gerçek sayısına ulaşmak belki hiçbir zaman mümkün olmayacaktır ama bu olayların kadınların ruhunda açtığı derin yaralar ömür boyu kapanmayacak bir travma olarak onlarla yaşamaya devam edecektir.”
Somut Vakalar Üzerinden Çareler Üretmek
Yüz yüze görüşme tekniğiyle Suriyeli kadın tutsakların maruz kaldıkları trajedinin boyutlarına ışık tutması için rapordan sadece bir vakayı aktarmak yeterli olacaktır:
“50 yaşındaki Humuslu F.H. sekiz kız ve bir erkek çocuk annesi. Rejim askerlerinin köylerine baskın yapması sonucu küçük kızı hariç tüm aile fertlerini kaybediyor. Eşi, çocukları, torunları, babası ve komşuları o gün toplu bir şekilde katlediliyor. Köye giren askerler önce tüm kadınlara ve genç kızlara eşlerinin ve babalarının gözleri önünde tecavüz ediyor, sonra da köydeki bütün erkekleri yaşlı, çocuk demeden öldürüyor.
F.H. önce köy meydanında herkesin gözü önünde üç kızı ile beraber tecavüze uğruyor. Ardından kızlarının öldürülüşüne tanıklık ediyor, sonrasında da çeşitli işkencelere maruz kalıyor. Tüm kemikleri kırılana kadar dövülüp üzerinde sigara söndürülen F.H.’nin anlattığına göre, yere düştüğünde her yer kan içindeymiş ve etrafı cesetlerle doluymuş. Bütün bu cinsel ve fiziksel şiddete daha fazla dayanamayan F.H. baygınlık geçirmiş, ancak askerler onun öldüğünü zannetmiş.
Köyü terk etmeden önce tüm cesetleri üst üste yığan askerler araçlarına binip oradan ayrılmış. Askerler o karmaşada F.H.’nin o zaman daha beş yaşında olan küçük kızı H.H.’yi fark etmemişler. Cesetler arasında saklanan küçük H.H., askerlerin bütün vahşetine şahit olmuş. Kendisini fark etmeyen askerler küçük kızın gözleri önünde kadınlara önce tecavüz etmiş, ardından herkesi öldürmüş, son olarak da annesini bayılıncaya kadar dövmüşler. Bütün bu olan bitene dayanamayan H.H. bir süre sonra kendinden geçmiş. İki saat sonra F.H. kızının inleme sesini duyup kalan son gücüyle uyanmış. Kızının yanına giden F.H., onu uyandırmaya çalışırken erkek kardeşi köye gelmiş ve ablası ile yeğenini alıp güvenli bir yere götürmüş. Katliamın gerçekleştiği köyde sadece bu anne ve kızı hayatta kalmış.
Yaşadıkları travmanın etkileri o günden sonra bu anne kızın hayatından silinmiyor. Rejim güçleri tarafından acımasızca darp edilen F.H., ağır bir kafa travması geçiriyor. Bu olay neticesinde nörolojik ve fiziksel problemler geliştiren F.H., sonrasında da psikolojik problemlerle başa çıkmaya çalışıyor.
Tedavi amaçlı gittiği hastanede vücudunda çok sayıda kırık ve cinsel organında tahribat tespit edilen F.H., uzun ve ağrılı bir tedavi süreci geçiriyor. Tüm aile fertlerinin ve akrabalarının katledilmesi ve kendisine uygulanan cinsel ve fiziksel şiddet sebebiyle de ciddi psikolojik problemler yaşamaya başlıyor.
F.H.’nin yaşadığı başlıca problemler şunlardır: Uyku sorunları, kâbuslar, karamsarlık, ümitsizlik, halüsinasyonlar, gerginlik, huzursuzluk, sürekli ağlama isteği, yoğun suçluluk duygusu, utanç, içe kapanma…
Olaydan sonra gittikleri yerde kendini güvende hissetmeyen F.H. Türkiye’ye göç etme kararı alıyor ve kızıyla beraber Hatay’a geliyor. Buraya geldikten hemen sonra hem anne hem kızı ilaç tedavisine ve psikoterapi seanslarına başlıyor. Komşularının ve yardım kuruluşlarının desteğiyle geçinmeye çalışan F.H.’ye bir de iş bulunuyor. Fakat F.H. önce tedavisini yarıda bırakıyor, sonrasında da işini. İlaçları kullanmayı bırakmasıyla birlikte ruh halinde tekrar çökkünlük meydana gelen F.H., hâlâ her gece katliamda öldürülen çocukları için yatak hazırlıyor, sofraya tabak koyuyor. Çocuklarının veya yaşadıklarının konusu ne zaman açılsa ağlayan ve aşırı tepki gösteren F.H.’nin tek dayanağı ise küçük kızı H.H.
Travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konulan küçük kız H.H. de tüm yaşananlara şahit olması nedeniyle annesiyle birlikte tedavi görmeye başlıyor. H.H.’nin yaşadığı başlıca sıkıntılar ise şöyle: Öfke patlamaları, ağlama nöbetleri, utanç, muhakeme ve konuşma becerisinde yavaşlama, dikkat dağınıklığı, iştahta azalma…
Suriyeli Mağdur Kadınlara Sosyal Destek Sağlamak
Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki, psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde psikoterapi ve ilaç tedavisi ne kadar önemli ise sosyal destek, iş-uğraş terapileri, sanat terapisi, spor ve sağlıklı yaşam da bir o kadar önemlidir. Yaşadığı travmanın etki alanından uzaklaşmak ve kötü deneyimleri hatırlamamak için zihni meşgul edecek yeni arayışlar içine girmek, travmaya maruz kalan kişinin iyileşme sürecini hızlandıracaktır. Her bireyin travma ile kendine has başa çıkma yöntemleri olmakla birlikte, bu yöntemlerin en bilinenleri; profesyonel destek almak, dinî inanç ve ibadetler, sosyal destek, sosyal sorumluluk almak, sağlıklı bilgi, güçlü aile bağları, çalışma hayatı, sanat, spor, nefes egzersizleri, stres yönetimi, sakinleştirici uğraşlar, kaliteli uyku ve mizahtır.
Tecavüz, cinsel taciz ve her türlü cinsel şiddet yöntemi, modern dünyada birer savaş silahı olarak kadınlara, erkeklere, yaşlılara, gençlere ve çocuklara karşı kullanılmaktadır. Amaç; mağduru cezalandırmak, şahsiyetini zedelemek ve sindirmek, faili ise ödüllendirmek(!), zorlu savaş şartlarında onu motive ederek ölüm makinesi haline gelmesini sağlamaktır. Bu yöntem bundan 30 yıl önce de kullanılıyordu şimdi de kullanılıyor. Bosna, Ruanda, Keşmir, Irak, Arakan ve günümüzde Suriye, bu konudaki en bilindik örnekler. Tecavüz sonucu doğan bebekler veya düşük yapan genç kızlar, yaşadıklarının ağırlığı altında ezilip hayatlarına son veren mağdurlar dün de vardı bugün de var. Çünkü kadına her türlü şiddetin sözde kınandığı dünyamızda, savaşlar devam ettiği sürece ve tecavüz bir savaş silahı olarak algılandığı sürece, sayıları yüz binleri aşan tecavüz mağduruna karşı işlenen insanlık suçlarının, savaş suçlarının, vicdan suçlarının sayısı azalmak bir yana artmaya devam edecektir.
Bu duruma son vermek için insanlığa düşen vazife ise sesini yükseltmektir; kan dondurucu şahitlikleri ile aramızda yaşayan bu kahraman kadınların seslerine ses katmaktır. Tecavüzün her şeyden önce bir insanlık suçu olduğu gerçeği unutulmamalıdır; bu bir savaş suçudur ve faillerinin en ağır şekilde cezalandırılmaları gerekmektedir. Bu noktada gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması, adaletin tesisi için zorunludur. Bizlere düşen de bu yönde var gücümüzle çalışmaktır.” (1).
Kaynaklar:
- Hümeyra Kutluoğlu KARAYEL; Suriyeli Mahkûm Kadınlar: Kapalı Kapılar Ardındaki Sessiz Çığlıklar, İNSAMER Yay., http://insamer.com/tr/suriyeli-mahkm-kadinlar-kapali-kapilar-ardindaki-sessiz-cigliklar_1579.html, 06.08.2018.
- UNHCR; “Zorla yerinden edilen insan sayısı 2017’de 68 milyonu aştı, mülteciler için küresel bir anlaşmanın sağlanması kritik önemde”, www.un.org.tr/zorla-yerinden-edilen-insan-sayisi-2017de-68-milyonu-asti-multeciler-icin-kuresel-bir-anlasmanin-saglanmasi-kritik-onemde, 01.01.2018.
- Vicdan Konvoyu; Kadını Koru İnsanı Koru, vicdankonvoyu.org, 08.03.2018.
- Suriyeli Kadınlar, Bitmeyen Acılar, Kaybolmayan Umutlar, İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı (İHH), İstanbul, Nisan 2015, ihh.org.tr/public/publish/0/80/suriyeli-kadinlar-raporu-web-150326-n.pdf, 30.04.205.
Fethi Hocam, çok ağır bir konuya değinmişsiniz.
Rapordan aktardığınız, anne F.H ve kızı H.H’nin yaşadıklarına insan nasıl dayanabilir?
Vicdanlı bir insan, sorumlu bir müslüman tüm bunlara nasıl bigane kalabilir…
Rabbimiz bizi vicdan ve sorumluluk sahibi iyilerden kılsın…
Esed ailesi, tarihin gördüğü en vahşi ve Müslümanlara insanın nutkunu durduran tarifi imkânsız zulüm eden lanet olası bir ailedir. Tüm varlığımla telin ediyorum. Yüce Rabbim, tez zamanda bu melun aileyi kahr eder İnşâAllah. Kökleri kurusun, Ebrehe gibi sürüm sürüm sürünsünler. Kâfirlerle bir olup masum Müslümanlara reva gördükleri mezalimin kat be kat fazlasıyla cezalandırılmasını Kahhar Rabbim’den gece gündüz niyaz ediyorum. Mü’min kardeşlerimize karşı kâfi derecede vazifemizi yapamayışımızın utancı içindeyim. Allah af etsin.
Rabbimin adaletine iman ediyorsak inanıyoruz ki zalimin zulmü yanına kalmayacak. Burada önemli olan bizlerin bu durum karşısındaki tavrımız. Yapabileceklerimizin ne kadarını yapıyoruz? Bir birey olarak Fethi hocam bu konuyu teferruatlı ve ilmî olarak dillendirerek bir görev yapmış, Allah (c) razı olsun.
Acı gerçekler. Yazık oluyor Suriye’ye, Irak’a, hele Yemen’e…
Bir takım epmati yoksunu insanların üstünlük kisvesiyle, burun kıvırarak kullandıkları “Suriyeliler” tabirinin altında ne dramlar, ne acılar var.
Rabbim her şeyi bilen, görendir. Bu zulm abad olmayacak, elbet akıbetleri sonsuz hüsran olacak. Rabbim Suriyeli kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun.
Emeğinize sağlık değerli hocam.