“… Sizin için kendileriyle huzur bulasınız diye kendi türünüzden eşler yaratması, aranıza sevgi ve merhameti yerleştirmesi de O’nun mucizevi işaretlerinden biridir: Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir topluluk için alınacak bir ders mutlaka vardır.” (Rum 30:21).
İslam dini istisnasız her gün onlarca kez anne ve babalarımız için dua etmemizi tavsiye etmekte, sebeb-i hayatımız olan ebeveynlerimize “öf” bile demeyi yasaklamaktadır. Oysa, yaklaşık yüz yıldır dünyanın birçok ülkesinde “anneler günü” olarak kutlanan mayıs ayının ikinci pazar günü, annelik statüsünü ve aile kurumunu bilerek ve isteyerek yok etmiş olan küresel sömürgeci düzen için tüketim çılgınlığını körükleme fırsatından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Anneler günü ve aile haftası münasebetiyle sizleri kardeşim Arzu Arıkan’ın yeni çıkan kitabından haberdar etmek isterim. Türkiye’de Aile, Savrulan Dünyada Aile, Aile Yaşam Döngüsü ve Tüketim gibi aile konusunda önemli bilimsel çalışmalar yürütmüş ve yayımlamış olan SEKAM tarafından basılan eser; kavramsal çerçevenin ardından aileyi tarihsel perspektiften ele almakta ve son bölümde Kur’an’a göre mutlu aileyi oluşturan yapı taşlarını ortaya koymaktadır. İki yüzü aşkın kaynağa atıf yapılan “Kur’an’a Göre Mutlu Aile” kitabının sonuç ve değerlendirme kısmını paylaşmakta yarar görüyorum.
İstanbul Üniversitesi’nde Tefsir dalında Yrd.Doç.Dr. Mahmut Ay danışmanlığında yüksek lisans tezi olarak hazırlanan araştırmayı kitaplaştıran Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (SEKAM) Başkanı Prof.Dr. Burhanettin Can esere yazdığı takdiminde şu vurguyu yapmaktadır:
“Çalışmada Kur’an merkeze alınarak aile yapısı, aile bireylerinin karşılıklı hak ve sorumlulukları aileye ilişkin anahtar kavramlar esas alınarak değerlendirilmiştir. Aile yapısı ve mutluluğu ile aile bireyleri arasındaki karşılıklı hak ve sorumluluklar, “saadet”, “felah”, “fevz”, “meveddet(sevgi)”, “merhamet ve şefkat”, “saygı”, “müsâmaha”, “af”, “adalet”, “fedakârlık”, “sabır/öfke kontrolü”, “iffet”, “sadâkat”, “israf”, “kanaatkâr olma”, “eş değer olma”, “şiddet”, “kavvam”, “nüşuz” ve “itaat” anahtar kavramları çerçevesinde incelenmiştir. Mesele sadece Kur’an’ı referans alarak ele alınıp incelenmekle birlikte, metin içerisinde ilgili yerlerde hadisler de referans olarak vermiştir. Aile ile ilgili seçilmiş 40 hadis ve Kur’an’da aile ile ilgili ayetler, araştırmacılara yardımcı olmak maksadıyla ekler bölümüne toplu hâlde konmuştur.” (s.IX).
Müellif eserin önsözünde neden aile saadeti konusunu çalıştığını ise şu ifadelerle açıklamaktadır:
“Günümüzde aile kurumu dünyevileşmenin ve ahlaki dejenerasyonun verdiği zararlar sebebiyle ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Globalleşmenin etkisiyle uluslararası etkileşimin had safhaya vardığı şu dönemde aile kurumu desteklenmeli, korunmalı ve elde kalan son kalenin de düşürülmemesi için tüm imkânlar seferber edilmelidir. Bu hem fertlerin hem de toplumun geleceği açısından son derece önemlidir.
Mahkemelere gelen şikâyetlerin aile içi meselelerle dolu olduğu göz önüne alındığında, aile bireyleri arasındaki ilişkileri düzenleyecek sosyal bir reforma şiddetle ihtiyaç duyulduğu anlaşılacaktır. Zira aile toplumun aynası mesabesindedir ve aile hayatındaki kargaşalar siyasi ve toplumsal yapıyı yakından etkilemektedir. Bu bağlamda müracaat edilecek temel kaynak, “Dileyen onu okur, düşünür ve ders alır.” (Müddessir 74/55) âyetinin de işaret ettiği üzere hiç şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim ve onun uygulaması olan sünnettir. Bu çalışmada çağlar ötesinden insanlığa evrensel mesajlar sunan Kur’an’ın aile kurumunu onarmaya ve güçlendirmeye yönelik mesajları irdelenmiş ve Kur’ani perspektiften mutlu bir aileyi oluşturacak temel unsurlar vurgulanmıştır.” (s.XI).
Alternatifi Olmayan Yegâne Sosyal Kurumu Korumak
“Aile, sağlıklı bireylerin yetişmesi ve sağlıklı toplumların oluşması için alternatifi olmayan en önemli sosyal kurumdur. Toplumun özünü ve temelini oluşturan aile kurumunun düzenli ve ahenkli bir şekilde işlemesi cemiyet ve millet hayatı için vazgeçilmez bir güvencedir. Bir toplumun huzurlu olup olmadığı, o toplumu oluşturan ailelere bakarak rahatça anlaşılabilir. Zira aile toplumun aynasıdır.
Aile bütün kadim din ve kültürlerde önemli görülen bir kurumdur. Nitekim Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta aileyle ilgili birçok hüküm bulunmaktadır. İslam geldiği dönemde Cahiliye devri Arap ailesinde var olan mehir, velîme (düğün yemeği), îlâ ve muhâlea yoluyla boşanma ve süt hısımlığıyla ilgi bazı hükümleri kabul etmiştir. Öte yandan o dönemde işlerliği olan birçok gayr-ı meşru birleşme şeklini reddetmiş; boşanma, miras, tebennî (evlat edinme) ve muharremât (nikâhlanması yasak olanlar) ile ilgili yanlış uygulamaları ortadan kaldırmıştır.
Evlilik insan hayatının önemli bir dönüm noktasıdır. Kur’an’da hem erkek hem de kadın için huzur bulacakları eşlerin yaratılarak aralarına sevgi ve merhametin yerleştirilmesi, Allah’ın bir âyeti olarak zikredilmektedir. Allah Teâlâ ilk insan olduğu kabul edilen Hz. Âdem için bir eş yaratmış ve “Eşinle birlikte Cennet’e yerleşin.” buyurmuştur. Cennet gibi müstesna bir yerde bile Allah kulunun yalnız olmasını murat etmemiş ve ona can yoldaşı olacak bir eş yaratmıştır. Ayrıca, Kur’an’da cennete giden mümin kullar için de gözleri başkasını görmeyen tatlı bakışlı eşler olacağı bildirilmiştir. Durum böyle olunca türlü zorluklarla dolu dünya hayatında insanın sırtını dayayacağı bir eşe duyduğu ihtiyaç çok daha fazla olsa gerektir. Bu sebeple İslam dini evliliği teşvik etmiş ve nefsani arzuların meşru dairede giderilebilmesi için nikâhı şart koşmuştur.” (s.157).
Mutlu Bir Aile Sayesinde Dâreyn Saadetine Nail Olabilmek
“Her Müslümanın en önemli gayelerinden biri, iki dünyada da mutluluğu yakalayanlardan olabilmektir. Ancak modern dünyanın hazza indirgediği mutluluk kavramının Kur’ani perspektiften yeniden incelenmesi gerekmektedir. Günümüzde çoğu insan mutluluğu, sağlıklı olmak, maddi sıkıntı çekmemek, istenilen her şeye kısa yoldan sahip olmak şeklinde tanımlamaktadır. Oysaki Kur’an bize insanların açlık, korku, can ve mal kaybı gibi şeylerle imtihan edileceğini bildirmekte, sabredenleri ise müjdelemektedir. Buna göre mutluluğun sadece her şeyin yolunda gitmesiyle veya birçok şeye sahip olmakla doğrudan bir alakası olmadığı ve bazı felaketlere maruz kalan müminlerin de tüm zorluklara rağmen sabır ve teslimiyetle pekâlâ mutlu olabilecekleri söylenebilir.
Kur’an’da aile kurmanın asıl amacı; huzurun sağlanması ve sevgi-merhamet temeline dayanan bir ilişkiyle mutluluğun elde edilmesi olarak belirlenmiştir. Allah, aile yuvasını insanların huzur bulacakları bir yer kılmıştır. Aile efradının, ailenin bir üyesi olmaktan, bu aileye ait olmaktan duydukları hoşnutluk, aidiyet hissi ve bu sıcak aile yuvasından elde ettikleri doyum, onların mutlulukları üzerinde oldukça belirleyicidir. Ortak değerler, amaçlar ve ilgiler vesilesiyle ailede paylaşılan güç, bireylerin kendilerini değerli ve güçlü hissetmesini sağlamakta ve kim oldukları sorusuna tatmin edici bir cevap sunmaktadır. Ancak asıl önemli olan aile içindeki mutluluğun miktarından çok, aile fertlerinin ailenin mutluluğu için gösterdikleri çabadır.
Bu bağlamda Kur’an aile bireylerine önemli haklar vermenin yanı sıra aile mutluluğunu sağlamaya yönelik sorumluluklar da yüklemiştir. Aile fertleri bu ortak sorumluluğun farkında olmalı ve Allah’ın huzurunda ailenin sorumlulukları çerçevesinde hesap vereceklerinin şuuruna vararak aile içi huzuru temin etmek amacıyla ellerinden gelen gayreti göstermelidirler. Ayrıca aile içinde bilhassa cinsiyet kaynaklı mağduriyetlerin giderilebilmesi, aile bireylerinin adalet ve merhamet temelinde, hak ve sorumluluklar çerçevesinde birbirlerinin hukukunu gözeten bir tutum benimsemesiyle mümkün olabilecektir.” (s.158).
Aynı Özden Yaratılan Bir Bütünün İki Yarısı: Kadın ve Erkek
“Aile kurumunu oluşturan kadın ve erkek, biri olmadan diğerinin eksik kaldığı bir bütünün iki yarısı gibidir. Kur’an’a göre kadın ve erkek tek bir nefisten yaratılan, cinsiyetleri farklı olsa bile insan olarak aynı değere sahip olan iki ayrı bireydir. Erkeği ve dişiyi yaratan Allah onların yaptığı iyiliklere eşit karşılık vereceğini bildirmiştir. Nitekim Kur’an, insanlar arasında cinsiyetten, ırktan, soydan vs. kaynaklanan bir üstünlüğü kabul etmez. Kur’an’a göre yegâne bir üstünlük ölçüsü vardır ki o da takvâdır.
Modern dünyada aile içi ilişkiler hak ve sorumluluk bakımından eşitlik tezi üzerine kurulmuş olsa da ontolojik olarak bakıldığında bu pek mümkün görünmemektedir. Kur’an açısından da kadın erkek ilişkilerinin eşitlik fikri üzerine kurulamayacağı açıktır. Çünkü kadınla erkek arasında anatomik, fizyolojik ve psikolojik farklılıklar vardır. Allah Kur’an’da kadını ve erkeği farklı özelliklerle donattığını, her iki cinsin birbirinden üstün yönleri olduğunu bildirmekte ve onları birbirlerinin üstünlüklerinin peşine düşmemeleri noktasında uyarmaktadır. Nitekim İslâmî bakış açısına göre kadın erkek ilişkilerinde eşitlikten çok, farklılıklarla birlikte iki varlığın birbirinin nezdindeki değerini ifade eden eşdeğerlilik ve tamamlayıcılık ön plâna çıkmaktadır.
İslam’dan önceki pek çok din ve kültürde kadın cinsinin haklar ve görevler bakımından erkekten daha düşük bir konumda olduğu görülmektedir. İslam, geldiği çağda kadın hakları konusunda büyük bir devrim gerçekleştirmiş, kadını layık olduğu konuma yükselterek ona daha önce pek sahip olamadığı miras alma, miras bırakma, eşini seçme, şahitlik yapma vb. haklar tanımıştır. İslam, cahiliye toplumunun bozuk yapısını ortadan kaldırıp sağlıklı bir toplum inşa etmek için işe aileden başlamış ve karı-kocaya bazı haklar vermekle birlikte onlara sorumluluklar da yüklemiştir. Kocalara hanımlarına iyi davranmalarını, nafaka ve mehir konusunda hassas olmalarını ve adaleti elden bırakmamalarını tavsiye ederken, hanımlara da meşru konularda kocalarına itaat etmelerini ve aile mahremiyetlerini korumalarını salık vermiştir.
Öte yandan İslam dini ana-baba haklarına büyük bir önem vermiş ve çocuklara ebeveynlerine karşı hürmetkâr davranmalarını emretmiştir. Kur’an’a göre ana-babaya iyi davranmak, güzel söz söylemek, dua etmek, meşru konularda onlara itaat etmek, onları azarlamamak ve ana-babaya sahip çıkmak çocukların görevleri arasındadır ki bu sayılanlar aynı zamanda bir nevi ibadettir.” (s.159).
Sağlıklı Bir Toplum İnşa Edebilmek İçin İşe Aileden Başlamak
“Kur’an’a göre aile kurumunun en temel görevlerinden birisi nesil yetiştirmektir. Bu bağlamda ebeveynlerin de çocuklarına karşı birtakım sorumlulukları vardır. Çocuğa iyi bir terbiye vermek, ona eğitim ve öğretim hakkı tanımak, çocuklar arasında cinsiyet ayrımı yapmamak, adaletli olmak ve ilişkilerde sevgiyi ve şefkati esas almak bu sorumluluklardan bazılarıdır. Yukarıda ifade edilenler bir arada değerlendirildiğinde İslam toplumunda mutlu ailelerin sayısının artmasının kadınıyla erkeğiyle çocuğuyla her bireyin bu hak ve sorumluluklara titizlikle riayet etmesine bağlı olduğu söylenebilir.
Allah Teâlâ bir yandan insanlara hak ve sorumluluklarını bildirmiş, öte yandan onlara nasıl mutlu bir yuva oluşturacaklarını da öğretmiştir. Bu bağlamda bilhassa iman, teslimiyet, dua, tevekkül gibi konularda Hz. İbrahim’in ve Hz. İmran’ın aileleri tüm insanlık için güzel bir örneklik teşkil etmektedir. Nitekim Allah Teâlâ Kur’an’da İbrahim ailesini ve İmran ailesini kendi çağının insanları içinden seçerek üstün kıldığını zikretmektedir.
Günümüzde aile kurumu sekülerizmin ve modernizmin etkisiyle pek çok yara almış, gerçek fonksiyonunu tam anlamıyla yerine getiremez olmuştur. Sekülerleşme, aile bağlarının kopuk olduğu, evin otel gibi kullanıldığı, hazcı bir hayat anlayışının temel kabul edilmesi sebebiyle çocuk sahibi olmanın ve evlenmenin külfet olarak görüldüğü bir aile biçimi ortaya çıkarmıştır. Tüm bunların bir sonucu olarak dünyada boşanma oranları hızla artmaya başlamıştır. Boşanmanın taraflar açısından psikolojik, biyolojik, sosyolojik, ekonomik pek çok zararı olmakla birlikte bu sorunu sadece bu olayı yaşayan kişi ve kesimlere ait bir sorunmuş gibi telakki etmek doğru değildir. Bu durum ülkeler bazında toplumsal bir sorunken dünya ölçeğinde ise bir insanlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim boşanmış ailelerin çocuklarında suç işleme oranının daha yüksek olması boşanmanın topluma yönelik zararını açıkça ortaya koymaktadır.
Öte yandan sadakat ve iffet gibi kavramlar günümüzde küreselleşmenin tehdidi altında bulunmaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan cinsel devrim, cinsiyet alanında oluşturulmaya çalışılan muhafazakâr yapıyı tamamen dağıtmıştır. Nitekim Avusturya’da yapılan bir araştırmada halkın %90’ının nikâhsız birlikteliği onaylaması, tıbbi istatistiklerin Şam ve Halep’te gayr-ı meşru ilişki sebebiyle 400 bin kürtaj yapıldığını ortaya koyması, ülkemizde yapılan bir araştırmada katılımcıların %31,5’lik bir kesiminin nikâhsız birliktelik yaşayan komşuya kayıtsız kalacaklarını ifade etmeleri bu dağılmaya bir örnektir.
Batı’da aile kurumunun neredeyse tamamen çökmüş olduğu göz önüne alındığında Müslüman ülkelerde durumun bu kadar vahim olmadığı söylenebilir. Ancak ülkemizde uyuşturucu kullanma ve fuhuş yaşının 12’lere düştüğü dikkate alınırsa bizim için de tehlike çanlarının çalmaya başladığı görülecektir. İnsanların medya ve farklı kitle iletişim araçlarıyla müstehcenlik bombardımanına tâbi tutulduğu günümüzde bu büyük tehlikeyi bertaraf etmenin en iyi yolu, Kur’an’da iffet timsali olarak gösterilen Hz. Yusuf, Hz. Meryem gibi şahsiyetlerle tanışmak ve onların erdemli davranışlarını kendi hayatımıza nakşetmeye gayret etmektir. Ayrıca cinsel tahriklerin had safhaya vardığı günümüzde eşlerin birbirlerini cinsel yönden tatmin etme hususunda her zamankinden daha hassas olmaları, aile birliğinin huzurlu bir şekilde devam ettirilebilmesi için oldukça önemlidir.” (s.159-160).
Sağlam Bir Aile Kurumu İçin Manevi Değerlerimizi Yeniden Canlandırmak
“Günümüzde modernizm ve feminizmin etkisiyle bazı hanımlar erkeğin aile reisi oluşu, kocaya itaat gibi konuları tümden reddederken bazı erkeklerin de ataerkil yapının etkisiyle kadından mutlak itaat bekledikleri, itaatsizlik durumunda kadına şiddet uygulamayı normal addettikleri gözlemlenmektedir. Bu konuda her türlü akımın etkisinden kurtularak “kavvâm”, “nüşûz”, “itaat” ve şiddet gibi kavramların Kur’ani bir bakış açısıyla açıklığa kavuşturulması ve karı-kocanın tarafsız olarak bu bilgilere göre hareket etmesi ailedeki mutluluğun sürekliliğini sağlaması açısından gereklidir.
Bu durumda hem bireyin mutluluğu hem toplumun geleceği hem de insanlığın hayrı adına aile kurumunun asli görevlerini yerine getirebilmesi için acilen önlem almak gerekmektedir. Bu yolda atılacak ilk adım, aile yuvamızı evrensel bir mesaj olan Kur’an’ın öğretilerine göre yeni baştan yapılandırarak modernizmin yozlaştırdığı manevi değerleri yeniden canlandırmaya gayret etmektir. O zaman görülecektir ki sevgi, saygı, merhamet, müsamaha, adâlet, af, fedakârlık, sabır gibi dînî-manevî değerlerin ikame edildiği aile yuvasında kabalık, hoyratlık, şiddet, sorumsuzluk gibi olumsuz davranışlar kendiliğinden yok olacaktır.
Bu çalışmada Kur’an eksenli mutlu bir aileyi oluşturan temel dinamikler incelenmiş ve bu dinamiklerin ihya edilerek aile yuvasına nakşedilmesi durumunda modernizmin ve sekülerizmin verdiği zararların en aza indirgenebileceği ortaya konmaya çalışılmıştır. Temennimiz, bu çalışmanın Kur’an araştırmalarına bir nebze de olsa katkıda bulunması, mutlu ailelerin mutluluğunu perçinleştirmesi, boşanma aşamasında olan çiftlerin ise bu kararı yeniden gözden geçirmelerine vesile olarak İslam binasından bir yapı taşının daha düşmesine engel olabilmesidir.” (s.160).
“Rabbenâgfirlî we livâlideyye we li’l-mu’minîne yewme yekûmu’l-hisâb:
Rabbimiz! Hesabın görüleceği Gün, beni, anamı babamı ve bütün
müminleri bağışla!” (İbrahim 14:41).
Kaynak:
- Arzu ARIKAN; Kur’an’a Göre Mutlu Aile, SEKAM Yayınları, İstanbul, Nisan 2017, 190 s.
- http://sekam.com.tr/sayfa.php?detay=basilmis-kitaplar, 14 Mayıs 2017.
“Rabbenâgfirlî we livâlideyye we li’l-mu’minîne yewme yekûmu’l-hisâb:Rabbimiz! Hesabın görüleceği Gün, beni, anamı babamı ve bütün müminleri bağışla!” (İbrahim 14:41).
Bu ayet standart salât ikame sisteminde günde en az 13 kez okunuyor. Mealdeki “bağışla/mağfiret et” ifadesini öne çıkarıp şunu söylemek isterim: Allah’tan, kendisi ve ayette anılan kişiler için bağışlama isteyen insanların, kendileri bu konuda ne yapıyorlar? Aile içi ve müminlerin birbirleri ile olan ilişkileri, bir de bu anlamda değerlendirilsin: küslük, dargınlıki gücenmişlik, düşmanlık ve tabi ki uçurumlar boyunca kopuşlar… “Mutlu Aile” konusu umursanmalı dostlar!
Fert olarak her insanın varlık sebebi yine kendi cinsinden bir anne ve babadır. Bir kadın ve erkeğin sözleşmeli birlikteliği aileyi teşkil etmektedir. Aile insan fıtratının olmazsa olmaz bir şartıdır. Sağlıklı bir toplumun varlığı aile kurumuna bağlıdır. Aile kurumunun bozulması toplumun bozulması demektir. Aile sağlıklı bir toplum için alternatifi olmayan bir kurumdur.
Her toplumun kendi yapısına göre geliştirdiği değerleriyle aile kurulur. Müslüman bir toplumda aile İslami değerler üzerine kurulur. Hristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm gibi dinleri değer kabul eden toplumlar bu inançları üzerine aile yuvalarını kurarlar. Bu değerlerin farklılığı ailelerin farklılığını da gösterir.
Sömürgeci Batı medeniyetinin globallaşmasıyla her toplumun aile yuvasını kurduran değerlerde meydana gelen bozulmalar dünyada bu kurumun büyük zarar görmesine sebep oldu. Eskiye göre evliliklerin ömrü kısaldı. Bizim gibi bir İslam ülkesinde bile her üç evlilikten biri boşanmayla sonuçlanmaktadır.
Bunun sebebi de ailenin iki temel aktörü olan kadın ve erkek fıtratlarının dışında geliştirilen ifrat ve tefrit görüşler bütün dünyada aileyi oluşturan değerleri temelden sarstı. Özellikle kadın üzerine feminizm gibi cinsiyet farklılığına dayanarak insan fıtratını aşan ideolojik saplantılar ortaya atıldı.Kadın kapitalist ekonominin çarklarında sömürü aracı haline getirildi. Bu çıkmazdan kurtulmak için kadın erkek arasındaki görev dağılımı fıtratları üzerine bina edilmelidir. Adalet üzerine inşaa edilen bu görev dağılımı kadın ve erkeğin bir birlerine karşı sorumluluğunu doğurur. Bu sorumluluk ailenin düzenini sağlar. Bu aile yuvasında doğan çocuklar bu düzen üzerinde sağlıklı yetişirler.
Moderinizm ve sekülerizm bütün dünyada aile değerlerini alt-üst etmiştir. Değerlerini kaybeden gençler arasında evlilik bir külfet olarak görülmüştür. Kadın erkek arasındaki mutluluk nikahsız ilişkilerle nesepsiz bir nesil ortaya koymuştur.
Bu milletin aile değerleri İslamdır. Aile ile ilgili İslam’ın ortaya koyduğu kıstaslar insan fıtratıyla örtüştüğünü her düşünen insan anlar. Kısaca bu yazıdan ben bunu anladım. Toplumumuz için büyük ihtiyaç olan “Kur’an’a Göre Mutlu Aile” kitabının yazarı Arzu Arıkan’ı tebrik eder, bu tanıtım yazısından dolayı Fethi Hocama teşekkür ederim.
ESSELAMU aleykum muhterem Hocam Yüce Rabbim bu güzel makalenin her harfi ve noktasınca ecir ve mükafatınızı ziyadesiyle lutfeylesin. Allahu azimuşşan yarattığı kulunun her iki dünyasını rızasına uygun nasıl yaşayabileceğinin yolunu en güzel şekilde bildirmiş, uygulamasını da rahmet elçisi efendimiz SAS kanalı ile aynel yakin göstermiştir. Rabbim bizlere basiret ihsan eylesin Amin. Selâm, dua ve muhabbetlerimle Teşekkür ederim.