Özellikle son iki yüz yılda irtikâp ettikleri insanlık suçları için açık bir özür dileme erdemini gösteremeyen Avrupa ülkeleri, Suriyeli mültecilere gözlerimizin önünde reva gördükleri insanlık dışı muamelelere rağmen hâlâ kendilerini insan hakları ve demokrasi söyleminin yegâne sahibi olarak görebilmektedir! Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi’nin (UHİM) konuya ilişkin üç ayrı raporu, medeni Avrupa ülkelerinde Suriyeli mültecilere reva görülen ayrımcı ve aşağılayıcı muameleleri belgeleriyle ortaya koymaktadır.
Sadece İslam âleminde değil tüm dünyada mazlumların hamisi olarak görülmeye başlayan ülkemizin Dışişleri Bakanlığı bürokratları başta olmak üzere dönem başkanlığını yürüttüğümüz D8 Teşkilatı ile İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üye ülkelerinin dışişleri yetkilileri bu gibi raporları gündemine alarak çifte standardı içselleştirmiş olan Batı’nın yüzüne ağır hak ihlallerini her platformda çarpabilmelidir.
Farklı ihlallere ilişkin yirmi kadar rapor yanında daha önce Avrupa’nın Suriyeli Mültecilerle İmtihanı (Mayıs 2016) ve Kayıp Nesil Soruşturması: Suriyeli Mülteciler (Ekim 2016) başlıklı iki rapor yayımlayan UHİM’in, Temmuz 2018’de yayımlamış olduğu “AB Ülkelerinde Mülteci Çocukların Yaşadığı Hak İhlalleri” başlıklı yeni raporu özetle paylaşarak konu hakkında farkındalık oluşturmaya katkı yapmayı vecibe addediyorum.
Çocuk Mültecilerin Maruz Kaldığı İhlalleri Rapor Edebilmek
“Dünya genelinde, her yıl yaşanan savaşlar, çatışmalar, doğal afetler ve baskı rejimleri yüzünden milyonlarca insan yaşadıkları yerleri terk ederek, ulaşabildikleri ülkelere sığınmaya çalışmaktadır. 2008’de 42 milyon kişi olan bu sayı, 2018 yılına kadar katlanarak artmış ve 10 yıllık süreçte 70 milyona ulaşmıştır. Günümüzde 70 milyonluk bu nüfusun yalnızca 22,5 milyonluk kısmı mülteci statüsüne sahiptir. Bugün dünya genelinde ortalama her 113 kişiden birinin zorla yerinden edildiği görülmektedir! (s.5).
Dünyanın gördüğü en büyük insani krizlerden biri haline gelen mülteci meselesi, Avrupalı ülkelerce uzunca bir dönem görmezden gelinmiştir. Bu bağlamda Avrupa, sınırlarına dayanan yüz binlerce insana yönelik “geri püskürtme” (pushback) politikası uygulamış, çok sıkı fiziki ve hukuki önlemler almıştır. Bu önlemler Avrupa Birliği (AB) sınırlarını bir “kaleye” dönüştürürken, vatanlarını çeşitli sebeplerden dolayı terk etmek zorunda kalan binlerce insanı da insan kaçakçılarının avuçlarına terk etmiştir… (s.13).
2015 yılında Avrupa’ya botlarla ulaşmaya çalışan 1 milyonun üzerinde mülteciden 3.771 kişi boğularak can vermiştir. 2016 yılında bu rakam 5.096 olarak kayıtlara geçmiştir. Binlerce mültecinin trajik bir şekilde can verdiği bu tehlikeli yolculuğun sonunda sağ kalarak Avrupa ülkelerinin kapısına varmayı başaran mültecilerin dramı da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur. Önce AB ülkeleriyle onlara komşu Sırbistan ve Makedonya gibi ülkelerin sınır kapılarında bekleyen güvenlik personelinin şiddetine, daha sonra da sınırda bekleyen insan kaçakçıların sömürüsüne maruz kalan mülteciler, bu coğrafyada yükselen “aşırı sağ” ideolojiye mensup gruplar tarafından fiziksel, sözlü ve psikolojik şiddete çok yaygın bir şekilde maruz kalmıştır. (s.14).
Uluslararası Af Örgütü’nün Avrupa Direktörü John Dalhuisen, AB’nin mültecilere yönelik stratejisinin çarpıklığına şu sözleriyle işaret etmiştir: “Avrupalı bakanlar, insanların hayatını kurtarmak ve onları korumak için hareket edecekleri yerde, utanmadan mültecilerin ve göçmenlerin İtalya’ya varmasını engellemek amacını taşıyan umutsuz bir teklif kapsamında Libya’yla pervasız anlaşmalara öncelik veriyorlar.” Dalhuisen, AB’nin başarısız politikalarının Akdeniz’deki göçmen ölümlerinin artışına neden olduğunu ve bu durumun binlerce insanı boğulma, tecavüz ve işkenceyle karşı karşıya getirdiğini de belirtmiştir.
Portekiz hükümetinin Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Bruno Maçaes’e göre; “Avrupa, mülteci krizini ahlaki açıdan ölümcül bir ‘Açlık Oyunları’na dönüştürmüştür.” Avrupa Mülteciler ve Göçmenler Konseyi Genel Sekreteri Catherine Woollard ise AB’nin ‘yalnız çocuklar’a yönelik muamelesinin ‘mülteci krizinin en utanç verici yönlerinden biri’ olduğunu söylemiştir. Son olarak, AB Sayıştay Mahkemesi tarafından hazırlanan raporda ise; “Refakatsiz küçüklerin uzun süre boyunca, sıcak noktalarda, öncelikli olmalarını gerektiren yasaya rağmen, uygunsuz şartlarda tutulduklarını” ortaya koymuştur. (s.15).
UNICEF’in 2016 yılının ortalarında açıkladığı rapora göre dünyadaki mültecilerin yarısından fazlası çocuklardan oluşmaktadır. Mülteci çocukların statüleri üç başlıkta sıralanabilir: Aileleriyle seyahat edenler, refakatçisi olmayanlar, ailelerinden ayrı kalmış olanlar. Yaptıkları tehlikeli yolculuk sonunda aileleriyle ya da yalnız bir şekilde Avrupa’ya ulaşan mülteci çocuklar, yaşadıkları olumsuzlukların geride kaldığını düşünürken terör ve şiddetin farklı varyasyonlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu problemlere cinsel istismar gibi yıkıcı faktörler de eklenmektedir. (s.16).
Sadece 2016 yılında 63.000’den fazla çocuk, yanında herhangi bir yakını olmadan Avrupa’ya ulaşmıştır. Aynı sene içinde AB ülkelerine sığınma talebinde bulunan toplam nüfusun %25’ini de çocuklar oluşturmuştur. Bu çocukların çoğu 14 yaşından küçüktür. Bir diğer araştırma ise, 2016 senesinde Avrupa’ya gelen 100.000’i aşkın mülteci ve göçmen çocuğun yaklaşık 33.800’ünün ailesinden ayrı olduğunu göstermektedir. Bu çocukların büyük bir çoğunluğu Avrupa’ya iki ana geçit üzerinden ulaşmaktadır; İtalya ve Yunanistan.” (s.17).
Mülteci Çocukları Avrupa’nın Nefret ve Şiddetinden Koruyabilmek
“Avrupa’da mültecilere yönelik ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici politikalar ile nefret ve şiddet ortamından en çok etkilenen kesimi çocuklar oluşturmaktadır. Uluslararası hukukta can güvenliklerinden yaşama ve eğitim haklarına kadar pek çok hakları saklı tutulan, AB ülkelerine sığınma başvurusu yaptıktan sonra kayıplara karışan mülteci çocuk sayısı resmî rakamlara göre 96.465’tir! (s.17).
Çocuk hakları gündemiyle toplanan 10. Avrupa Forumu’nun açıkladığı verilere göre mülteci çocukların genel itibariyle karşılaştıkları sıkıntılar kısaca şu başlıklar altında özetlenmektedir:
- Çocuk haklarına riayet edilmemesinden kaynaklanan aşağılayıcı muamele.
- AB ülkelerine yasadışı yollarla girmek zorunda kalan çocukların yolculuklarını finanse etmek için cinsel ilişkiye zorlanması.
- Çocukların ebeveynlerinin gözaltına alınması, tutuklanması, sınır kapılarının kapanması ya da insan kaçakçılarının kasti eylemleri sonucu ailelerinden ayrı kalmaları.
- Kayıt sistemindeki boşluklar ve çocuklara yönelik koruma tedbirlerindeki eksiklikler.
- Çocukların kalabalık ve yetersiz kamp şartlarında, yaşıtları olmayan yetişkinlerle kalmaları.
- Çocukların aileleriyle yeniden bir araya gelmesine mâni olan prosedürler.
- Çocukların eğitim imkânlarından, fiziksel ve ruhsal sağlık hizmetlerinden mahrum kalmaları ve beraberinde hiçbir yakını olmayanların yaşadıkları travmatik sorunlar.
- Çocuklar yolculuk esnasında ve ev sahibi ülkelerde tutuldukları merkezlerde cinsel şiddet ve istismar ile beraber insan kaçakçılarının tehdidi altında yaşamaktadır.” (s.18).
Mülteci Çocukları Avrupa’daki Çetelerin Materyali Olmaktan Kurtarabilmek
“Mülteci çocukların maruz kaldığı bu problemler içerisinde en çok hasara sebebiyet veren insan kaçakçılığıdır. Zira bu mesele diğer birçok sıkıntıya da sebebiyet vermektedir. Çocuk mültecilerin kaçırılması, AB ülkelerinde yaygınlık kazanmış bir suçtur. Söz konusu bu illegal fiil, çocukların fiziksel ve psikolojik olarak istismar edilmelerine yol açmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF) ve Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) yaptığı açıklamada, Akdeniz üzerinden AB ülkelerine ulaşmaya çalışan mülteci çocukların %75’inden fazlasının fiziksel ve cinsel istismara maruz kaldığı ifade edilmiştir!
Ne yazık ki Avrupa’daki mülteci çocuklara yönelik tehditler bunlarla da sınırlı değildir. Mültecilerin konakladığı kamplardaki güvenlik şartlarının yetersiz oluşu, bahse konu çocukların suç çetelerinin eline düşmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu çocukların sömürüldüğü, dilendirildiği, uyuşturucu madde satışında kullanıldığı, hırsızlığa teşvik edildiği, çocuk işçi olmaya zorlandığı bilinmektedir. (s.19).
UNICEF’in İtalya temsilcisi olan Paolo Rozera, mülteci çocukların sömürüldüğünü, bunların en yaygın olan biçimini ise cinsel sömürünün oluşturduğunu, Sicilya’nın kırsal alanlarında yer alan tarlalarda mülteci çocukların emek sömürüsüne de uğradığını ifade etmiştir. (s.23).
Avrupa’nın mülteci krizi karşısındaki acizliğinin sembolü haline gelen Calais kampına ev sahipliği yapan Fransa’da da durum Avrupa’nın genelinden farklı değildir. Geçtiğimiz yıllarda 100.000 sığınma talebi alan Fransa, tarihinin en sert mülteci politikalarını uygulamaktadır. Araştırmalar, Fransa’da mülteci kamplarında kalan çocukların Fransız polisi ve yardım kuruluşu gönüllüleri tarafından da cinsel istismara uğradığını açıkça göstermektedir! (s.25).
Almanya’daki Suriyeli göçmenlerin yaklaşık %33’ünü çocuklar oluşturmaktadır. UNICEF’in 2017 yılında yayınlandığı bir rapora göre; Almanya’ya sığınma talebinde bulunmuş 350.000’den fazla çocuk güvenli olmayan ve aşırı kalabalık barınaklarda aylarca hatta yıllarca bekletilmektedir. Bu çocukların çoğu fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır! (s.26).
Batı’nın Avrupa’daki mülteci çocuklara yönelik takındığı bu tutum, uluslararası hukukun sınırları içinde tanımlanan mülteci hukukuna aykırılık teşkil ettiği gibi, 20 Kasım 1989’da BM Genel Kurulu tarafından oy birliği ile kabul edilen “Çocuk Hakları Sözleşmesi”ni de yok saymaktadır! Çocuklar, mülteci, sığınmacı, göçmen ayrımına gidilmeksizin yalnızca çocuk oldukları için korunma, eğitim gibi birçok hakka sahiptir. Bu hakların sınırları, 10 maddeden oluşan ve tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesi olan Çocuk Hakları Sözleşmesi ile çizilmiştir. (s.28).
Ne var ki, Batı’nın mültecilere yönelik İslamofobik, ayrımcı, ötekileştirici ve zenofobik tavrı dün olduğu gibi bugün de milyonlarca insanın mağduriyetine sebep olmaktadır. Dünyanın barışa en çok ihtiyaç duyduğu böyle bir dönemde Avrupa’nın mültecilere ve bilhassa çocuklara karşı izlediği bu politika mevcut kaotik durumun içinden çıkılmaz bir hale dönüşmesine neden olmaktadır. Kısa vadede çözülecek gibi görünmeyen bu sorundan en çok zararı da ne yazık ki mülteci çocuklar görmektedir.” (s.29).
Çocuk Mültecilerin Kayıp Nesillere Dönüşmesine Mâni Olabilmek
UHİM’in özetlediğimiz “AB Ülkelerinde Mülteci Çocukların Yaşadığı Hak İhlalleri” başlıklı raporu şu önerilerle sonuçlanmaktadır:
- Ülkelerine yönelik dışarıdan yapılan müdahaleler, yaşanan işgal ve iç savaşlardan kadınlarla beraber en çok etkilenen kesim olan mülteci çocuklar bugün dünyanın dört bir yanında hayati sorunlarla karşı karşıyadır.
- Mülteci çocuklar daha iyi hayat şartları için geldikleri Avrupa ülkelerinde fuhuş çeteleri, insan kaçakçıları ve organ mafyasının açık hedefi haline gelmektedir.
- Zorla çalıştırılan, eğitim imkânlarından yoksun bırakılan ve anne-baba sevgisinden mahrum kalan mülteci çocuklar, yaşadıkları sosyo-psikolojik travmalar sebebiyle kendi öz değerlerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya gelmektedirler.
- Ülkelerini dayanılmaz şartlar sebebiyle terk eden çocuklar daha iyi bir hayat umuduyla geldikleri Avrupa’da, devletlerin birbirileriyle çekişmelerine ve bürokratik süreçlere kurban edilmektedir.
- Şiddet, cinsel istismar, kötü muamele ve benzeri sömürü yöntemleriyle karşı karşıya kalan çocukların ruhsal ve bedensel gelişimlerinde hasarlar oluşmakta, bu durum “nesil kaybı”na varan sonuçlar doğurmaktadır.
- Resmî rakamların gerçeği yansıtmada yetersiz olduğu hesaba katıldığında, Avrupa’daki mülteci çocuklara yönelik etraflı bir çalışma yapılması bir zaruret haline gelmiştir.
- Günümüzde “aşırı sağ” ideolojinin revaçta olduğu, İslamofobi ve zenofobinin çok yoğun bir biçimde hissedildiği Avrupa’da mülteci çocukların akıbetleri meçhuldür.
- Mülteci çocuklar meselesinde de, Avrupa’nın hamisi olduğunu iddia ettiği; insan hakları, eşitlik ve demokrasi gibi kavramları kendi menfaati için nasıl hiçe saydığı bir kez daha görülmüştür.
- Avrupa, mültecilerle bilhassa mülteci çocuklarla alakalı olarak sebep olduğu yıkıma acilen çözüm getirmek durumundadır.
- 1,6 milyondan fazla mülteci çocuğun yaşadığı Türkiye’de, bu çocukların 1,3 milyonu eğitim imkânına erişmiştir. Türkiye’de eğitim gören çocuk sayısı oranı bile Avrupa ülkelerindeki toplam mülteci sayısının neredeyse iki katına denktir. Bu yönüyle Türkiye mülteci meselesinde Avrupa için örneklik teşkil etmelidir.
- Mülteci kamplarında hayatlarını idame ettirmeye çalışan çocukların birer sağlıklı birey olarak hayata devam edebilmesi için gerekli bütün önlemler alınmalı, çocukların fiziksel ve cinsel istismara maruz kalmasını önlemek maksadıyla güvenlik tedbirleri sıkılaştırılmalı ve buna yönelik yaptırımlar daha caydırıcı hale getirilmelidir.
- Bu bağlamda Avrupalı siyasi mercilerin yok olmaya terk ettikleri bu çocuklara yönelik harekete geçirilmesi için sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri, kültür-sanat dünyası ve medyanın bu konuyu gündemlerine almaları gerekmektedir. (s.30-31).
Devlet ve STK yöneticileriyle akademisyen ve gazeteciler başta olmak üzere etkili ve yetkili herkesin UHİM ve diğer kuruluşlarının yayımlamış olduğu kıymetli raporlara hak ettikleri ilgiyi göstermesi ve insanlığın geleceği olan çocuklarımızın sağlıklı ortamlarda yetişebilmesi için önşartsız olarak yardımlaşabilmesi temennisiyle…
Kaynaklar:
- https://www.uhim.org/yayinlarimiz-raporlar/, 30.07.2018.
- UHİM, AB Ülkelerinde Mülteci Çocukların Yaşadığı Hak İhlalleri, Yazar: Yunus Bağırmaz, İstanbul, Temmuz 2018, 36 s.
- UHİM, Kayıp Nesil Soruşturması: Suriyeli Mülteciler, Editörler: Hüseyin Türkan, Mustafa Ediz Altındiş, İstanbul, Ekim 2016, 76 s.
- UHİM, Avrupa’nın Suriyeli Mültecilerle İmtihanı, Editörler: Hüseyin Türkan, Merve İrem Ayar, M. Hamza Alkan, Osman Güven, İstanbul, Mayıs 2016, 68 s.