“Kasıntılık yapıp insanlara karşı böbürlenme ve yeryüzünde çalım satarak dolaşma! Zira unutma ki, Allah kendini beğenmiş hiçbir kibirliyi sevmez.” (Lokman, 31:18).
“Hiçbir ana baba çocuğuna İslam edebinden daha değerli bir hediye veremez.” (Tirmizî, Birr, 33).
Binlerce yıl boyunca insanlığa yapılmış hayati öğütler insanoğlunun mutlu ve huzurlu bir ailevi ve toplumsal hayat düzeni oluşturabilmesindeki önemini korumaya devam etmektedir. Gönderdiği vahiyler ve elçiler yoluyla âdemoğluna en kıymetli ve en kalıcı öğütleri vermiş olan Allah Teâlâ’nın son vahyi Kur’an-ı Kerim, kıyamete kadar en büyük ve en güzel öğüt (Yunus 10:57) olma vasfıyla insanlık yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.
Binlerce yıllık insanlık yürüyüşümüz esnasında enbiyanın, ulemanın ve mütefekkirlerin yanında hayat tecrübesinden süzdüğü kıymetli öğütlerini sözlü ve yazılı olarak dile getiren çok sayıda insan olmuş, bu öğütlerin bazıları tarihî ve küresel olma vasfı da kazanabilmiştir. Doğrudan yöneticileri muhatap alan “siyâsetnâme”, “nasîhatu’l-mulûk”, “âdabu’l-vuzeâ” gibi türleri yanında bireylere yönelik “nasihatnâme”, “pendnâme”, “vasiyetnâme” gibi öğüt kitapları da yazılagelmiştir. Bu nasihatnameler arasında “Ey Oğul”, “Oğluma Mektup”, “Kızıma Nasihat”, “Kızıma Mektup” gibi öncelikle gençleri muhatap alan eserler de mevcuttur.
Lokman Hekim’in muhalled öğütlerine kulak vermek
Ebeveynlerin çocuklarına vermiş olduğu öğütler arasında en meşhur olanı, Lokman Hekim’in oğluna vermiş olduğu hayati öğütler olup Rabbimiz bu güzel öğütleri bütün insanlığın dikkatine sunarak ölümsüzleştirmiştir:
“12: DOĞRUSU Biz Lokman’a da (şu) hikmeti bahşetmiştik: “Allah’a şükret! Çünkü (O’na) şükreden kendi lehine şükretmiş olur. Fakat kim de nankörlük ederse, iyi bilsin ki Allah kendi kendine yeterli olandır, her tür övgüye bizzat lâyık olandır.
13: Hani Lokman oğluna öğüt verirken şöyle diyordu: “Yavrucuğum! Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştırma! Çünkü her tür ilâhlık yakıştırma gerçekten de korkunç bir zulümdür.”
14: Nitekim (Allah şöyle buyurur): “Biz insana anne babasına (iyi) davranmasını emrettik. Annesi onu ağır acılara katlanarak karnında taşıdı ve onun sütten kesilmesi iki yılda gerçekleşti: Şu hâlde (ey insan), Bana ve anne babana şükret; (ama sonunda) dönüş yalnızca Banadır!”
15: Yine (Allah): “Eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyde Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, asla onlara itaat etme! Yine de onlara şu (geçici) dünyada iyi davran ve yönünü Bana dönenlerin yolunu izle! En sonunda elbet Bana döneceksiniz ve yapıp ettiğiniz her şeyin (gerçeğini) size bir bir göstereceğim.” (diye buyurur).
16: (Lokman): “Yavrucuğum! (Yapıp ettiğiniz) o şeyler isterse bir hardal tanesi kadar olsun, ister bir kayanın bağrında, ister göklerin derinliklerinde, isterse yerin altında saklı bulunsun; Allah onu bulup ortaya çıkarır: çünkü Allah (ilmiyle) her şeye nüfuz eder, her şeyden haberdardır.
17: “Yavrucuğum! (Allah’a kulluğunu hakkıyla yerine getir) namazını ikame et, her zaman iyi ve doğru olanı önerip kötü ve yanlış olandan sakındır; başına gelenlere göğüs ger! Şüphesiz bütün bunlar kararlılık ve direnç isteyen işlerdendir.
18: “Kasıntılık yapıp insanlara karşı böbürlenme ve yeryüzünde çalım satarak dolaşma! Zira unutma ki, Allah kendini beğenmiş kibirli hiç kimseyi sevmez.
19: (Hayat) yürüyüşünde dengeli ol ve sesini yükseltme! Unutma ki seslerin en itici olanı eşeklerin sesidir.” (Lokman Sûresi, 31:12-19).
Son ayette sesi yükseltmeme öğüdünde zımnen; sesin değil sözünün niteliğinin yükseltilmesi gerektiği bildirilmektedir. Zira, sözün kerameti sesin yüksekliğinden kaynaklansaydı, merkebin anırması sözlerin en etkilisi olurdu. Oysa söz gücünü taşıdığı hakikatten aldığından dolayı “hak söz”ün gücü, çağlar geçse de gücün sözüne mutlaka galip gelmiştir, tıpkı Lokman’ın hikmetli sözleri gibi…
Ulemanın öğütlerinden ders almak
İmam Gazâlî’nin, kendisine sorular sorup tavsiyelerini isteyen bir öğrencisine cevaben kaleme aldığı öğütler günümüz gençliği için de tazeliğini korumaktadır (1):
“Ey oğul! Nasihat vermek kolay, zor olan, onları kabul etmektir. Çünkü nasihati kabul etmek, nefsine uymuş kişilere tatsız gelir. Zaten günahlar onların kalplerine daha sevimli gelmektedir. Nasihatleri kabul etmek, sadece egolarını tatmin ve dünyevi çıkar elde etmekle meşgul olan bu gibi salt/kuru bilgi taliplerine çok zor gelir (s.11).
Senin için, kimin dilinden olursa olsun doğruların ortaya çıkması önemli olmalıdır. Tartışmanın kalabalıklar önünde değil, tenha yerlerde yapılmasını tercih etmelisin (s.79). İnsanlara öğüt ve vaaz vermekten sakınmalısın. Fakat bildiklerini önce sen kendin uygularsan, ancak o zaman bu bildiklerini etrafındakilerle paylaşabilirsin (s.85). Yöneticilerle içli dışlı olmamalı, mümkün olduğu kadar onlardan uzak durmalısın. Onlarla beraber olmaya mecbur kalırsan onları asla övmemelisin. Helal olduğuna inansan da yöneticilerden herhangi bir hediye ve bağış kabul etmemelisin. Çünkü onlardan bir beklenti içinde olmak kişinin dinini zedeler (s.95). Kendin için ne yapılmasını istiyorsan insanlar için de onu yap. İlim tahsil edeceğin zaman, kalbini temizleyecek ve nefsini terbiye edecek ilimleri öğrenmeye çalış (s.99). Allah’ım, kusurlarımızı ıslah ederek bize lütfet, takvayı bize azık et ve dinimiz için gayret etmeyi nasip et. Biz ancak Sana dayanır ve ancak Sana güveniriz.” (s.105).
Şeyh Edebali’nin damadı Osman Gazi’ye nasihati bütün yöneticiler için hayati önemdedir:
“Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana. Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın. Ve ey oğul bu yüzden unutma: Ülke, idare edenin oğulları ile bölüştüğü ortak malları değildir!” (2).
Şeyh Şahabeddin oğluna şu mühim nasihatte bulunur:
“Ey oğul, ilm-i şerifden bir adım miktar taşra çıkma ve gice ve gündüz ilm-i zâhiri öğren ve ilimden feragat idüb câhil sofulardan olma. Mağrur olup ilimden feragat edüp sofu olma. Aslandan, yalandan nice muhkem kaçarsın, câhil sofulardan öyle muhkem kaç. Onlarla hiç musahabet ve âşinâlık eyleme. Zirâ câhil sofular din hırsızlarıdır!” (3).
Bu haftaki yazımızı, geçen hafta “Oğluma Mektup” isimli kitapçığının ilk altmış sayfasını özetle iktibas ettiğimiz İmam Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî’nin ilim ve takva konusundaki öğütleriyle tamamlayalım (4):
Doğru bilgiye talip olmak ve sorumluluk bilincini kuşanmak
“İmkân buldukça ilimlerle meşgul ol… Uykudan uyandığında, bil ki, nefis hazzını almıştır. Hemen abdeste kalk ve gecenin karanlığında, gücünün yettiği kadar namaz kıl. Uygun olan, seni zorlamayacak şekilde iki rekât kılmandır. İki rekât daha kıldıktan sonra, Kur’an’dan iki cüz oku. Daha sonra derslerine dön. Kuşkusuz ilim, her nafileden daha faziletlidir.
Kötü arkadaşlardan sakın. Kitaplar senin arkadaşların olsun. Önceden aldığın bir ilmi sağlamlaştırmadan başka bir ilimle meşgul olma. İlimde ve amelde olgunluğa ulaşanların hayatlarına bak. Senden daha alt mertebelerde olanların senden eksik olmalarına aldanma (s.61).
Bil ki ilim, sefaleti ortadan kaldırır; öyle ki, âlimlerin çoğunun ne zikredilecek bir nesebi ne de beğenilecek bir eşkâli vardı. (s.65).
Ey oğul, onurunu, dünya arzusunun etkisinden korumaya çalış. Dünya ehli karşısında kendini hor görme. Kanaat et ki, izzetli olasın. Nitekim, “Kim ekmeğe ve bakliyata kanaat ederse, hiç kimse onu köle edemez.” demişler. Bir bedevi Basra’ya gelip; “Bu köyün efendisi kimdir?” diye sormuş. Bunun üzerine halk, “Hasan el-Basri.” diye cevap vermiş. Bedevi, “Onları yönetmesinin sebebi nedir?” deyince, onlar; “Çünkü o, insanların dünyasından vazgeçti. İnsanlar da onun ilmine muhtaç kaldılar.” diye cevap vermişler (s.67).
Ey oğul, bil ki babanın varlıklı bir babası vardı, geriye hiçbir malı kalmadı. Baban başkalarının yaptığı gibi dünya arzusu zilletine düşmedi. Diğer vaizlerin yaptığı gibi, ülke ülke dolaşmak için yola koyulmadı. Memleketlerin önde gelen zevatı, onun kendilerine bir dilekçe yazıp bununla kendilerinden sadaka istediğini görmediler. Böylece işleri yolunda gitti. Zira; “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır.” (Talak 65:2-3). (s.69).
Ey oğul, takvayı (sorumluluk bilincini) tam anlamıyla kuşandığın vakit, her hayrı önünde bulursun. Nitekim takvalı kişi, kimseyi aldatmaz. Dinine zarar verecek şeylere maruz kalmaz. Allah, sınırlarını gözeten kişiyi gözetir. Hz. Peygamber (s), İbn Abbas (r)’a; “Allah’ı gözet ki, O da seni gözetsin. Allah’ı gözet ki, O’nu önünde bulasın.” (Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyâme, 2516) demiştir.
Allah Teâla; “Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.” (Yusuf 12:22) buyurmuştur (s.73). Keza, “Kim kötülüklerden sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.” (Yusuf 12:90) buyurmuştur.
Ey oğul, bil ki, en tükenmez azık, haramdan yüz çevirmek, dili boş sözden muhafaza etmek, sınırı gözetmek ve nefsin hevası karşısında Allah’ı tercih etmektir (s.75).
Gayretini “olgunluk” seviyesine yükseltmelisin. Nitekim, insanların bir kısmı takva ile bir kısmı ise ilimle meşgul olmuştur. Olgunluğa ulaşan, ilim ile ameli bir araya getirebilen insanlar nadirdir.” (s.81).
Ey oğul, ezber yapmalısın; çünkü ezber sermaye, uygulamak ise kârdır. İki durumda dürüst davran; Allah’a sığınmada ve O’nun sınırlarını korumada. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur (s.83):
“Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder.” (Muhammed 47:7), “Öyleyse yalnız beni anın ki, ben de sizi anayım.” (Bakara 2:152). “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size verdiğim sözü yerine getireyim.” (Bakara 2:40).
Hayata geçirilmeyen, sadece görüntüde kalan ilimle meşgul olmaktan sakın; çünkü yöneticilerle birlikte oturan ve dikkatini dünya ehline veren kişiler, ilmi amele tercih ettiler. Böylece bereket ve istifadeden men edildiler.
İlme dayalı olmayan ibadetle meşgul olmaktan sakın; çünkü tasavvuf ehlinden birçok kişi, ilim olmadan amel ettikleri için hidayet yolundan sapmıştır.” (s.85).
Takva elbisesi giymek ve samimiyeti şiar edinmek
“Nefsini, seni dünya ehline gösterişli, takva ehline ise düşkün olarak tanıtmayacak iki güzel elbise ile ört. Her söz, bakış ve adımda nefsini sorguya çek; çünkü sen bundan sorumlusun. İlimden istifade ettiğin oranda, dinleyiciler de senden istifade eder. Vaiz ilmiyle amel etmediğinde, suyun taştan akıp gitmesi gibi, verdiği nasihatler de kalplerden kayar gider. Ancak samimi bir niyet ile vaaz ver, samimi bir niyet ile yürü ve yine samimi bir niyet ile bir lokmayı ye. Selefin ahlakı üzerinde düşündüğün zaman zorlandığın meselenin açığa kavuştuğunu görürsün. (s.85).
İnsanlara karşı hoşgörülü ol, aynı zamanda onlardan şiddetle uzak dur. Nitekim inziva, kötü arkadaşlardan kurtaran ve ağırbaşlılığı kalıcı kılan bir etkendir. Hakkında hüsnü zan yapılması ve nasihatlerinden istifade edilmesi için, özellikle vaizin halk içinde bayağı görülmemesi, çarşıda gezinmemesi ve gürültü yapmaması gerekir.
Şayet insanların içine karışmak zorunda kalırsan, temkinli bir şekilde onların içinde ol. Nitekim, onların ahlakını keşfetmiş olsan dahi, müsamahaları hususunda bir tahminde bulunamazsın (s.89).
Ey oğul, bundan sonra iş senin elinde. Senden umduğum ve senin için dua ettiğim bu hususta beni hayal kırıklığına uğratmamaya gayret et. Seni her şeyden münezzeh olan yüce Allah’a emanet ediyor, ilim ve amelde başarılı kılması için O’na niyaz ediyorum.” (s.93).
Kaynaklar:
- İmam Gazalî; Eyyuhe’l-Weled: Ey Oğul, Çeviri: İbrahim Barca, Beyan Yayınları, İstanbul, 2016, 108 s.
- Reyhan Keleş; Türk Edebiyatı’nda Nasihat, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı: 44, Erzurum 2010, s.183-209.
- Aziz Kılınç; “Vasiyet-nâmelerde Dikkat Çekilen Bir Konu: İlim”, I. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu, Isparta 23-26 Ekim 2007, s.1-10.
- İbnu’l-Cevzî; Risâle ilâ Weledî: Oğluma Mektup, Çeviri: Gamze Özden, Beyan Yayınları, İstanbul, 2017, 96 s.
İslam’da öğüdün büyük yeri vardır. İslam’da öğüdü Allah Teala Kuran-ı Kerim’de kullarına Lokman Hekim gibi salih kişilerin şahsından vermiştir. Peygamberimiz de Sahabeye verdiği öğütler bize kadar gelmiştir. Sonra imanı ve ameli bütün veli zatlar bağlılarına öğüt vermişler. İmam Gazali gibi birçokları bu öğütleri kitaplaştırmışlar. İslami literatürde yer alan bu öğütlerin özelliği riyasız ve kuşatıcı bir bilginin sonucu olmasıdır. Bu öğütleri hayatında yaşayan bir kimse kesinlikle pişman olmaz, sonu selamettir. Ama günümüzde verilen birçok öğütler riyadan masum ve arkası boş olduğundan dolayı etkisiz kalmaktadır. Keşke İslamdaki bu öğüt potansiyelini inancı bütün yetkin bir kişisel geliştirme uzmanınca üzerinde çalışma yapılsa çok faydalı bir eser ortaya konacağı kanaatindeyim. Fethi Hocam makalenizden çok istifade ettim teşekkür ederim.