-- Diriliş Postası, Hakkın Elinden Tutmak

“2015 AVRUPA İSLAMOFOBİ RAPORU”NU İNSANLIĞIN DİKKATİNE SUNABİLMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

‘İslam korkusu’ anlamına gelen ‘İslamofobi’ kavramı, özellikle Batı dünyasında yaygın şekilde kullanılan ve Müslümanlara karşı ayrımcılığı meşru görme durumunu ifade eden yapısıyla, “Anti-Semitizm” tanımlamasında ‘karşıtlığı’ vurgularken sözkonusu Müslümanlar olunca ‘korku’yu öne çıkarması, Batı’nın insan hakları, demokrasi, çokkültürlülük vb. söylemleri ile eylemleri arasında ne kadar derin mesafeler olduğunun açık bir delilidir.

Müslümanları günah keçisi ilan ederek iktidar alanlarını genişletmek, hakimiyetlerinin geleceğini garanti altına almak ve yeni iktidar ve sömürü alanları inşa etmek isteyen hakim güçler; dayattıkları “biz” tanımının dışında bırakmaya çalıştıkları Müslümanları tüm kaynaklardan ve en temel haklardan mahrum bırakma çabalarına inandırıcı bir gerekçe oluşturma uyanıklığını ve çifte standart, ötekileştirme, sömürme, ayrılıkçılık gibi insanlık suçlarını gizleyemez olmuştur.

Bu meyanda, Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA), Batı dünyası başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde yaygın bir probleme dikkat çekmek için alanın uzmanı akademisyenlere hazırlattığı 2015 Avrupa İslamofobi Raporu (EIR: European Islamophobia Report 2015) önem arz eden bir çalışmadır. Raporun kamuoyuna duyurulması maksadıyla 21 Mart 2016 tarihinde SETA’nın Ankara’daki merkezinde düzenlenen panelde sunulan tebliğler ve medyaya yansıyan haberler çerçevesinde kapsam açısından ilk ve örnek olan bu çalışmanın önemine ve içeriğine dikkat çekmek istiyorum.

Hak İhlallerinin Takipçisi Olabilmek

Avrupa İslamofobi Raporu, İslamofobinin ortaya çıkması için o bölgede Müslümanların varlığına ihtiyaç olmadığını göstermektedir.

21 Mart Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü münasebetiyle düzenlenen panelin açış konuşmasını yapan SETA Genel Koordinatörü Prof.Dr. Burhanettin Duran, İslamofobinin bir insanlık suçu olarak kabul edilmesi gerektiğine vurgu yaparak, Avrupa’nın 25 ülkesinde 37 bilim insanının İslamofobi konusunda yaptığı çalışmalar sonucunda hazırlanan Rapor’un, Avrupa’da yükselen aşırı sağ ve İslam karşıtlığının ulaştığı boyutları ve derinliği ortaya koymayı amaçladığını ifade etti. Avrupa’daki hak ihlallerini konu alan raporları önümüzdeki yıllarda da hazırlamaya devam edeceklerini aktaran Duran, İslamofobik ihlallerin takip ve tespit edilerek bütün bu ihlallerin raporlanmasının önemine dikkat çekti.

2015 Avrupa İslamofobi Raporu’nu öncelikle Birleşmiş milletler (BM), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Avrupa Birliği’nin (AB) çeşitli organlarına göndereceklerini belirten Duran, Brüksel başta olmak üzere başlıca Avrupa başkentlerinde rapor hakkında tanıtım toplantıları yapacaklarını, İslamofobiyle ilgili bir farkındalık üretmek için, her sene yıllık raporlar yayınlayarak Müslüman karşıtı hareketleri hem ulusal hem de uluslararası kuruluşların gündemine getirmeye, hak ihlallerinin takipçisi olmaya devam edeceklerini söyledi (aa.com.tr).

İslamofobinin Bir Endüstri Haline Geldiğini Görebilmek

Terör saldırıları Avrupa genelinde İslam ve İslamofobi hakkındaki tartışmaları yönlendiren önemli olaylar olarak ön plana çıkmaktadır.

Panelde bir konuşma yapan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın, 20. yüzyılda yaygın olan biyolojik ırkçılığa karşılık 21. yüzyılda kültürel ırkçılığın yaygınlaştığını ifade ettikten sonra, günümüzde dinî ırkçılık hareketlerinin yaygınlık kazandığına dikkat çekti. Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılıkların, Arap, Türk, Pakistanlı vs. olduğu için, Müslüman oldukları için, Batılılarınkine benzemeyen kıyafetleri tercih ettikleri için hak ihlallerine maruz kaldıklarını ifade etti.

Avrupa’daki mevkidaşlarının müstakil bir İslamofobi tanımına gerek duymadığını, mevcut ayrımcılık suçu düzenlemelerini yeterli gördüklerini hatırlatan Kalın, bir endüstri haline gelmiş olan İslamofobi karşısında Avrupa’daki mevcut yasal düzenlemelerin yetersiz kaldığını, zira, ötekileştirilen ve şeytanlaştırılan insanlara reva görülen düşmanca tavırların insanları birbiriyle konuşamaz hale getirdiğini anlattı.

Avrupa’nın ‘ben’ ile ‘öteki’ arasında bir arada yaşama ahlakını tesis edebilmesinin lüzumuna dikkat çeken Kalın, Prof. Anne Norton’ın “Müslüman Sorunu Üzerine” (On the Muslim Question, 2013) adlı kitabında, geçen yüzyıldaki Yahudi sorununun yerini bugün Müslüman sorununun aldığını yazdığını hatırlatarak çokkültürlülük tartışmalarının sözkonusu Müslümanlar olduğunda hemen daraldığını ifade etti (setav.org).

İslamofobiyi Suç Sayarak İstatistiklere Dahil Edebilmek

Suriye krizinin derinleşmesiyle ortaya çıkan sözde ‘mülteci krizi’ Avrupa genelindeki Müslüman karşıtı ırkçılığı körüklemiştir.

25 farklı Avrupa ülkesinde yaşanan İslamofobik saldırıların, Müslümanların sosyal hayatlarında, özellikle iş hayatlarında maruz kaldığı ayrımcılıkları ve hak ihlallerini detaylı örneklerle ortaya koyan 2015 Avrupa İslamofobi Raporu’nun iki editöründen biri olan Salzburg Üniversitesi Öğretim Üyesi Farid Hafez, panelde sunduğu tebliğinde, İslamofobinin bir suç olarak kabul edilmesi ve tüm Avrupa ülkelerinin ulusal bazdaki istatistiklerine dâhil edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Rapor’un sadece boşluğun küçük bir kısmını doldurduğuna dikkat çeken Hafez, Avrupa’da İslam karşıtı anlayışın varlığını kabul etmeyen insanların varlığına rağmen, özellikle Paris’te Kasım 2015 tarihinde gerçekleşen terör saldırılarından sonra Avrupa’daki yönetimlerin Müslümanlara karşı daha agresif bir tutum takındığını, Müslümanların güvenlik tehdidi oluşturduğuna yönelik fikirlerin benimsenmeye başlandığını anlattı.

Avrupa’da siyasi partilerin İslamofobiye karşı ortak tavır sergilemeleri gerektiğini dile getiren Hafez; bir kişinin dinine ve inancına yönelik saldırının da nefret suçu kapsamına alınmasını, bütün Avrupa’da İslamofobik saldırılara maruz kalan mağdurlara psikososyal destek sağlayacak kurumların ve danışmanların bulunmasını, tüm Avrupa’daki güvenlik birimleri çalışanlarının İslamofobi konusunda temel bir eğitime tabi tutulmasını ve tüm Avrupa ülkelerinde İslam’la ilgili negatif bilgileri engellemeye yönelik çalışmaların yapılmasını Rapor’da önerdiklerini anlattı.

Endişe Verici Tırmanışı Görmezden Gelmemek

İslamofobi artık bir suç olarak sayılmalı ve tüm Avrupa ülkelerinin tuttuğu istatistiklere ayrı bir kategori olarak dâhil edilmelidir.

Almanya İslamofobi Raporu bölümünün yazarı Berlin Humboldt Üniversitesi araştırmacısı Anna-Esther Younes, panelde sunduğu tebliğinde göçmenler konusunun İslamofobi üzerindeki etkisinin açıkça görüldüğünü belirttikten sonra, elde ettikleri istatistiklerde İslamofobiye ilişkin artan ve endişeye düşüren bir eğilimin olduğunu gördüklerini ifade etti. Almanya’da, Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) adlı İslam karşıtı grubun yaptığı eylemleri örnek gösteren Younes, önümüzdeki yıllarda İslamofobiye karşı Avrupa’da bütün kesimlerin birlikte mücadele etmesinin önemine vurgu yaptı.

Fransa İslamofobi Raporu bölümünün yazarı Lille Üniversitesi araştırmacısı Oliver Esteves ise Charlie Hebdo saldırısı ve Paris’teki terör saldırılarından sonra Fransa’da İslam düşmanlığının hızla artmaya başladığını hatırlatarak, İslamofobik yayınlar yapan birçok yayın organının en çok satanlar listesine girdiğine dikkat çekti. İslamofobik saldırıların üçte birisinin kadınlara yönelik olduğunun ortaya çıktığını belirten Esteves, Müslüman erkeklerin özellikle iş bulma konusunda ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kaldığını tespit ettiklerini belirtti (dirilisgazetesi.com.tr).

İslamofobi ile Mücadele Edebilecek Somut Politikalar Geliştirebilmek

Avrupa İslamofobi Raporu’nun Editörleri Dr. Enes Bayraklı ile Dr. Fared Hafez’in takdimlerinde, Avrupa’da neredeyse legal hale gelen Müslüman karşıtı ırkçılığın ulaştığı boyutlar ve Rapor’un sunduğu çözüm önerileri şu şekilde özetlenmiştir:

“İslamofobi ya da Müslüman karşıtı ırkçılık, Avrupa toplumlarının demokratik temellerine yönelik gittikçe büyüyen bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamofobi aynı zamanda Avrupa’da farklı kültürlerin bir arada yaşamasına ve sosyal barışa da ciddi olarak zarar vermektedir. Hem sivil toplum örgütleri hem de devletler bu durumun ciddiyetinin farkına varmalı ve İslamofobi ile mücadele etmek için somut politikalar geliştirmelidirler.

Esasen hala Müslümanlara karşı yapılan ırkçılığın varlığını reddeden kesimler bulunmaktadır. Avrupa’da Temel Haklar Ajansı (FRA) gibi birçok sivil toplum kuruluşu İslamofobinin varlığını belgelemek ve bu probleme dikkat çekmek adına önemli çalışmalar yapmaktadırlar. Buna rağmen FRA gibi kurumlar, sadece sınırlı sayıda ülke üzerine düzensiz raporlar yayınlarken, çoğu sivil toplum örgütü genel olarak ırkçılık üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa İslamofobi Raporu islamofobi çalışmalarında gözlemlenen bu önemli boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.

İlk kez bu yıl yayımlanan Avrupa İslamofobi Raporunun (EIR), her yıl yayımlanması planlanmaktadır. Rapor, 2015 yılında 25 Avrupa ülkesindeki İslamofobinin durumunu ve genel eğilimlere ilişkin 25 ulusal raporu içermektedir. Bu çalışma Avrupa ülkelerinde İslamofobi çalışmaları üzerinde uzmanlaşmış önde gelen otuz yedi akademisyen tarafından hazırlanmıştır. Raporun ilerleyen yıllarda bütün Avrupa ülkelerini kapsaması planlanmaktadır.

Bu raporun temel amacı, nitelikli bilgi üreterek İslamofobi olgusunun kamuoyu ve politika yapıcılar tarafından anlaşılmasına ve tartışılmasına olanak sağlamaktır. Aynı zamanda raporun bir diğer özelliği, günümüz İslamofobi çalışmalarına özgün bir katkı sağlayacak olmasıdır. Geçmişte İslamofobi çalışmaları baskın olarak, Batı Avrupa üzerine yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda, EIR, geniş bir yelpazede Sırbistan, Hırvatistan, Macaristan, Litvanya ve Letonya gibi Doğu Avrupa ülkelerini kapsayan ilk rapor olma özelliğini taşımaktadır. Bu durum Avrupa’da genelde ırkçılık, özelde ise İslamofobi ile ilgili tartışmaları zenginleştirecektir.

EIR kapsamında her ülkeyle ilgili yayınlanan ulusal raporlar, istihdam sektörü, eğitim, siyaset, medya, internet, ve hukuk sistemi gibi alanlarda, İslamofobiyi incelemektedir. Raporun en önemli bulgularından bir tanesi de Letonya, Polanya ve Finlandiya gibi çok az Müslüman nüfusa sahip birçok Avrupa ülkesindeki siyasi tartışmalarda İslamofobik söylemlerin önemli bir rol oynadığının tespit edilmiş olmasıdır. Bu da bize İslamofobinin ortaya çıkması için Müslümanların varlığına ihtiyaç olmadığını göstermektedir.

Raporun diğer önemli bulgularından bir tanesi de 2015 yılında Avrupa‘da yaşanan iki önemli gelişmenin bütün Avrupa kıtasındaki müslüman karşıtı ırkçılığın artmasında önemli rol oynadığının belirlenmesidir. Öncelikle Suriye krizinin derinleşmesiyle ortaya çıkan sözde ‘mülteci krizi’ Avrupa genelindeki Müslüman karşıtı ırkçılığı körüklemiştir. İkinci olarak 2015 yılında Paris‘te yaşanan terör saldırıları, Avrupa genelinde İslam ve İslamofobi hakkındaki tartışmaları yönlendiren önemli olaylar olarak ön plana çıkmaktadır.” (www.islamophobiaeurope.com).

Müslüman Karşıtı Irkçılığın Boyutlarını Görmek ve Çözüm Önermek

“EIR, gün geçtikçe artan oranda, İslam’ın, Müslümanların ya da Müslüman olarak algılanan insanların İslamofobik ideoloji tarafından oluşturulan ve legal hale getirilen dışlayıcı ve ayrımcı söylemlerin, uygulamaların ve saldırıların kurbanları olduğunu ortaya koymaktadır. Buna örnek olarak başörtülü bir kadının kıyafet seçimi nedeniyle iş başvurusunun reddedilmesi, camilere yapılan saldırılar ve Müslümanlara yönelik ırkçı fişlemeleri gösterebiliriz.

EIR, İslamofobi ile mücadele etmek ve daha adil ve demokratik toplumlar inşa etmek adına çeşitli somut politika tavsiyeleri içermektedir. Bu politika tavsiyelerinden en önemlisi İslamofobinin artık bir suç olarak sayılması ve tüm Avrupa ülkelerinin tuttuğu istatistiklere ayrı bir kategori olarak dâhil edilmesinin gerekliliğidir. Ayrıca, Avrupa’da yaşayan tüm Müslüman azınlıklar ve cemaatler, ayrımcılığın bütün çeşitlerine karşı hukuki haklarını savunma konusunda güçlendirilmelidirler. Son olarak tüm Avrupa ülkelerinde gazeteciler, avukatlar, polis ve yargı sistemi üyeleri İslamofobi konusunda bilinçlendirilmeli ve eğitilmelidirler.” (islamophobiaeurope.com).

Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı tarafından yayınlanan bir araştırma, Avrupa’daki Müslümanların yüzde 76’sının yaşadıkları ülkelere güçlü bir şekilde bağlı oldukları ancak 2017 yılında Avrupa’daki Müslümanların yüzde 31’lik bir kesiminin iş başvurularında ayrımcılığa uğradıklarını ortaya koymuştur. Aynı araştırmada Avrupa’daki Müslümanların sadece yüzde 12’sinin yaşadıkları ayrımcılığı ilgili makamlara bildirdikleri tespit edilmiştir. Dolayısıyla, Avrupa’da Müslümanların karşı karşıya kaldıkları ayrımcılığın boyutu, İslamofobi ve Avrupa’da Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarını inceleyen herhangi bir raporda yer alan rakamlardan çok daha fazladır.

Avrupa İslamofobi Raporu’nun ikinci sayısı 2016, üçüncü sayısı ise 2017 yılında tüm AB üyeleri ile Rusya ve Norveç gibi 33 ayrı ülkedeki İslamofobik gelişmeleri incelemektedir. Avrupa ülkelerinden önde gelen 40 akademisyen ve sivil toplum temsilcisinin katkılarıyla oluşturulan EIR 2017 raporunda şu hususlar vurgulanmıştır:

“İslamofobinin varlığının inkâr edilmesi, yalnızca toplumun marjinal kesimlerini oluşturan aşırılık yanlısı gruplarla sınırlı kalmamış, aşırı sağcı bu söylem aynı zamanda Avrupa’da merkez siyasete de taşınmış, İslamofobik söylem ve propaganda sosyal demokratlar, liberaller, solcular ve muhafazakârlar tarafından da kullanılmıştır.” Bu tespiti yapan rapor şu çözüm önerilerini sunmaktadır:

“Avrupa Parlamentosu’nun İslamofobiyi insan hakları ihlallerine yol açabilen bir ırkçılık biçimi olarak siyaseten ve hukuken tanıması, İslamofobi ile mücadelede somut politika önerileri içeren bir karar çıkarması ve sosyal medya ile ilgili yasal mevzuatı hayata geçirilmesi gerekmektedir. Zira internet İslamofobik söylemlerin yayılmasında ve aşırı sağcı teröristlerin radikalleşmesinde önemli bir rol oynamaktadır.” (Bayraklı ve Hafez, 2018).

Avrupa İslamofobi Raporu’nun (EIR) 2018 yılında AB ülkelerinde İslamofobik hak ihlallerini konu edinen dördüncü sayısının Mayıs 2019’da yayımlanması planlanmış olup somut vakalar üzerinden derlenen bu raporlama çalışmalarının durumun iyileştirilmesine katkı yapabilmesi için hak ettikleri ilgiye mazhar olmaları ve ulusal ve uluslararası medya organlarında, akademik camiada ve ilgili kurul, kurum ve kuruluşlarda mütalaa edilmesi icap etmektedir.

Kaynaklar:

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
“AİLE SÖZLEŞMESİ”Nİ İNSANLIK AİLEMİZE SUNABİLMEK
“2015 AVRUPA İSLAMOFOBİ RAPORU”NA HAK ETTİĞİ İLGİYİ GÖSTEREBİLMEK

Yorum yap

Yorum

  1. İslamfobi Batı’da yeni çıkmış bir hastalık değildir. Adı yeni olsa da İslam’ın doğuşundan beri Batılıların yani Hıristyanların genlerinde bu hastalık vardır. Teslis inancının güçlü sesi olan Batı kendi coğrafyasında doğan İslam’a karşı tarih boyunca çeşitli tepkiler gösterdiler. Çağımızda ise Batı ulusları arası arenada İslam adına çıkardıkları terör örgütlerine bahane olarak İslamfobiyi geliştirdiler. Alnına İslam damgası vurulmuş uluslar arası arenadaki terör örgütleri de İslamfobi de Batı’nın bir projesidir. Sovyetler Birliği duruyor olsaydı Batı kendine İslam ülkelerinin desteğini sağlamak için böyle projeler geliştirmezdi. Dünya Müslümanları kendilerine özgü sistemlerini kurup da ekonomik, bilimsel ve askeri güç kazandıkları gün İslamfobi falan kalmaz. Bunların yaptıkları ırkçılık değil din ayrımcılığıdır. İnsan hakları ve demokrasi konusunda söz konusu İslam ülkeleri olduğu zaman Batı sınıfta kalmıştır. Takke düştü kel göründü. Batının inandırıcılığı kalmadı. Bu gerçek anlaşıldığı gün oyun bozulacak ve dünyada bütün ezilenler kurtulacaktır, vesselam.