-- Diriliş Postası, Sorunlarımızla Yüzleşmek

DURUM TESPİTİNİ DOĞRU YAPABİLMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

“…Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!”
(Yûnus, 10/100).

Müslümanların yaklaşık iki asır önce belirgin hale gelen cehalet, tefrika, fakruzaruret, zihnî ve sosyal atâlet, sömürülmeye elverişlilik gibi çeşitli sorunları yüz yıldır kronik bir hal almış durumdadır. Bu inkıraz sürecinde geldiğimiz noktayı doğru tespit edebilmek, mevcut durumun fotoğrafını olabildiğince net çekebilmek; bu duruma gelmemizin nedenlerini isabetle irdeleyebilmek ve sağlam bir çıkış yolu gösterebilmek için başlangıç noktasını teşkil eder. Durum tespitinin yalınlığı ve hakikate mutabıklığı oranında isabetli bir teşhis ve kalıcı bir çözüm ortaya koyma imkânı elde edebiliriz.

Dünya genelinde çok çeşitli ve en fazla sorun yaşayan bölgeler Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgeler olmakla beraber, sorunlarıyla yüzleşebilme ve sapasağlam doğrulup ileriye yürüyebilme potansiyelini bünyesinde barındıran yegâne topluluk Müslümanlardır. Son çeyrek asırda büsbütün yamultulmuş olan perişan görünümlerine rağmen, yerkürede adil bir sistemin, kalıcı bir barışın, saygı, sevgi ve şefkat temelinde huzurlu bir medeni hayatın kurucu öznesi olabilecek yegâne güç Müslümanlardır.

Son iki asırda büyük bir tarihi kaza geçirmiş olan, bazı organları kırılmış, bir çok organı ezilmiş, üstü başı kan ve çamur içinde kalmış olan İslam âlemi artık kendine gelmelidir.

Kemikleşmiş bir takım inanç, düşünce ve davranış sorunlarına rağmen Müslümanlar, Allah’ın bütün âlemlere rahmet olarak gönderdiği Kur’an’ın aydınlık mesajı ve Rasulü’nün güzel örnekliği ile tevbe-i nasuh sayesinde bütün bir insanlığa önderlik edebilecek imkân ve kabiliyete sahip alternatifsiz tek topluluktur. Çünkü, insanlığın değişmez değerlerini barındıran Kerim Kitap onların elindedir ve bu kitabı yeniden en doğru şekilde anlamak için büyük çabalar ortaya koyan büyük insanlar onların arasındadır.

Cemaleddin Afgani, Muhammed İkbal, Mehmet Akif, Abdürreşid İbrahim, Ali Şeriati, Seyyid Kutup, Şibli, Şekib Arslan, Nakib el-Attas, Cevdet Said gibi mütefekkirler; Reşid Rıza, Muhammed Abduh, Musa Carullah, Ebulhasen en-Nedevi, Mevdudi, Hasan el-Benna, Said Nursi, Muhammed Hamidullah, Yusuf el-Karadavi gibi âlimler; Sultan II. Abdülhamit, Said Halim Paşa, Tunuslu Hayrettin Paşa, Prens Sabahattin gibi siyaset adamları, son iki asırda Müslümanların yaşadığı krizlere çare bulmak için büyük çabalar ortaya koymuşlardır. Bütün bu muhterem zevat ve burada adını anmadığımız daha nice samimi Müslüman, sadece Âlem-i İslam’ın değil, bütün insanlığın buhranlarına çare üretmek için ellerinden gelen gayreti büyük fedakârlıklarla ortaya koymuştur. Bugün de bu saygıdeğer ilim ve fikir erbabının yolunu sürdüren çok kıymetli aydınlar, akademisyenler, âlimler ve kanaat önderleri ıslah ve inşa faaliyetlerini sürdürmektedir.

 

Durum tespitini doğru yapabilmek

Durum tespitinin yalınlığı ve hakikate mutabıklığı oranında isabetli bir teşhis ve kalıcı bir çözüm ortaya koyma imkânı elde edebiliriz.

Günümüzde elli yedisi İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında toplanmış olan yetmiş kadar İslam ülkesinden, daha isabetli bir tabirle halkı müslüman ülkelerden bahsedebiliriz. Bunların dışında dünyanın hemen her ülkesinde müslüman varlığına rastlanmakta, özellikle Avrupa Birliği, Amerika ve Rusya Federasyonu sınırlarındaki onlarca ülkede müslüman nüfus hızla çoğalmaktadır. Yedi milyarlık dünya nüfusunun dörtte birinden fazlasına tekabül eden iki milyarlık İslam âlemi, yer kürenin en kadim yerleşim yerlerinde barınmakta, doğal kaynakların büyük çoğunluğuna sahip bulunmakta, en büyük zenginlik kaynağı olan beşeri servet açısından dünyanın en genç ve dinamik nüfus kesimine ev sahipliği yapmaktadır.

Medeni, doğal ve beşeri devasa miraslarına rağmen vahiy ile aklın uyumlu birlikteliğinin yitirilmesi, bilimin göz ardı edilmesi, Allah’ın tabiata, tarihe ve toplumsal olaylara koyduğu kanunların yani sünnetullahın gözetilmemesi, gerçekçi değil duygusal, hakkaniyetli değil tarafgir davranılması, zulme ve sömürüye boyun eğilmesi, kötü durumların ‘kader’ yaftasıyla Allah’a fatura edilmesi, sorumluluğunu kuşanarak sorunlarıyla yüzleşmeye cesaret edilememesi, kandırılmaya ve istismar edilmeye teşne olunması gibi derin sorunlar yaşayan İslam ülkelerinin genel görünümüne baktığımızda karşılaştığımız tablo hiç de iç açıcı değildir.

İslam coğrafyasının tamamında karşımıza çıkan ortak sorunların yatay, bölge ve toplumlara mahsus sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların dikey düzlemde araştırılması gerekmektedir.

Allah Teala kâinatı insanın emrine müsahhar kılmış, tabiata, tarihe ve olaylara kanunlar koymuş, bu ilahi yasalarını peygamberi dahi olsa kimsenin hatırı için değiştirmeyeceğini beyan buyurmuş, kanunları keşfedip onlara uygun davrananlara bütün kâinatın hizmet edeceğini bildirmiştir.

Müslümanlar imametin yerine saltanatı geçirdiği, ilmi dinî ve dünyevî diye ikiye böldüğü, akıl ile vahyin arasını ayırdığı, kanunlara değil duygusal taraftarlıklara göre tercihlerini belirler olduğu günden bu yana bir türlü iflah olmamaktadır.

 

Karşılaştırmalı tablolara cesaretle bakabilmek

Perişan görünümlerine rağmen, yerkürede adil bir sistemin, kalıcı bir barışın, saygı, sevgi ve şefkat temelinde huzurlu bir medeni hayatın kurucu öznesi olabilecek yegâne güç Müslümanlardır.

Yedi milyonu Amerika’da olmak üzere dünyada yaşayan 14 milyon Yahudi varlığı 2 milyarlık İslam âleminden daha etkili olabiliyorsa bunun somut sebepleri olması icap etmez mi? Doğa bilimleri, felsefe, sanat, medya, tıp, eczacılık, psikoloji, pedagoji, sosyoloji, siyaset, uluslararası ilişkiler vb. alanlarda model ortaya koymuş, dünyanın gidişatında etkili olmuş yüzlerce Yahudi’ye karşılık kaç Müslüman şahsiyet gösterebiliyoruz?

Bir milyarı Asya’da, yarım milyarı Afrika’da, 50 milyonu Avrupa’da, 7 milyonu Amerika’da geriye kalan büyük çoğunluğu Ortadoğu’da olmak üzere 2 milyara yakın devasa bir nüfusa sahip İslam âleminin fikrî ve sınaî üretim kapasitesi bir tek Amerika ile hattâ Almanya ile boy ölçüşememekte! İslam âleminin kısırlığı fikrî ve sınaî üretimle de kalmıyor maalesef. Son iki asırda hangi sosyal veya ahlakî modeli insanlığa sunabildik? Son on yılda Türkiye merkezli bir insani yardım hareketinin dünyanın çeşitli bölgelerinde müspet yankılarını görmeye başladık. Ancak, şu anda en iyi olduğumuzu söyleyebileceğimiz bu alanda bile Batı ve Amerika merkezli dev filantropi kuruluşlarıyla yarışacak durumda değiliz.

Dünyada karşımıza çıkacak her dört insandan birisi müslüman olduğu, müslüman toplum bu denli sayısal bir büyüklüğe sahip olduğu halde, son yüz yılda Nobel Ödülü alan 180 Yahudi’ye karşılık Müslüman sayısı 3’ü geçmemektedir. Özellikle son asırlarda ortaya çıkan ve insanlık tarihinde köklü değişimlere yol açan keşif ve icatlarda neredeyse hiç Müslüman imzası göremiyoruz.

320 milyon nüfusa sahip Amerika’da 6 bin kadar üniversite olduğu halde bu nüfusun altı katına sahip İslam dünyasında bahse değer sadece 500 kadar üniversite bulunması mevcut durumun izahında önemli bir gösterge değil midir? Üstelik bu beş yüz üniversiteden ‘dünyanın ilk 500 üniversitesi’ listesine girebilen sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor.

Amerika’da milyon nüfus başına 5 bin bilim adamı düşerken bu sayı İslam dünyasında 240 civarında seyretmektedir. Hıristiyan âleminde bir milyon kişi başına bin teknik personel düşerken bu sayı Arap âleminde sadece 50 kişidir! Hıristiyan dünyasında ar-ge faaliyetlerine gayr-ı safi milli hasılanın yüzde 5 kadarı ayrılırken (bazı ülkelerde % 7 civarında), bu oran İslam dünyasında binde 2 düzeyinde kalmakta, arada dağlar kadar fark oluşmaktadır. Singapur’da bin vatandaşa 460 günlük gazete düşerken bu oran Pakistan’da 23’te kalmakta, İngiltere’de milyon kişi başına 2 bin kitap düşerken, bu rakam kitabın en çok tedavülde olduğu Mısır’da bile 17 gibi düşük bir düzeyde kalmaktadır! Yüksek teknoloji alanına hiç girmeyelim, zira bu alanın kıyas tablosunda bu denli düşük oranları bile göremiyoruz!

Bu tablo, değişmez evrensel değerlerin öbür adı olan İslam’a intisap etmiş, insanlığın biricik umudu olan müminlere hiç mi hiç yakışmıyor. Özellikle son iki asırda büyük bir tarihi kaza geçirmiş olan, bazı organları kırılmış, birçok organı ezilmiş, üstü başı kan ve çamur içinde kalmış olan İslam âlemi artık kendine gelmeli, düştüğü durumun vahametini idrak etmeli, tasavvurlarını vahyin kavram ve örnekleriyle yeniden inşa edip yeryüzünü imar etme ve insanlığa önder olma görevini yeniden üstlenmelidir. Bu görevi üstlenmek, sadece Ümmet-i Muhammed’in davete icabet etmiş müntesipleri için değil, maddi uygarlığın zirvesine ulaşsa da gönlü çöllere dönmüş vaziyette daveti bekleyen büyük kesimi için de hayat memat meselesidir.

 

Sorunları tasnif edebilmek

Özellikle son iki asırda Müslümanların çöküş sürecini bizzat yaşayan mütefekkirlerin, ulemanın, siyaset adamlarının ve kanaat önderlerinin mütalaalarını dikkatlice inceleyerek, sorunları tadat ve tasnif edecek, ağırlık oranlarını ve öncelik sıralarını belirleyecek, hangi sorunların hangi sebep ve süreçler neticesinde ortaya çıktığını belirleyecek, aklın ve vahyin işbirliğiyle çözüm için yol haritasını belirleyecek bir merkeze şiddetle ihtiyaç vardır.

Yakın tarihimizde, bir kısmının adını yukarıda andığımız yüzlerce zevat kendi bireysel çabalarıyla durum tespiti, teşhis koyma ve tedavi önerme süreçlerine önemli katkılar yapmışlardır. Bugün de dünyanın hemen her bölgesinde irili ufaklı cemaatlerin, mütefekkir ve âlimlerin fert yada cemaat olarak ıslah ve inşa çabalarına şahit olmaktayız. Bu çabaların her biri ayrı ayrı kıymeti olmakla birlikte; son derece karmaşık bir hal alan, asırlar boyunca müzminleşen bu sorunlar, baş döndürücü bir hızda maddi ve manevi değişimler yaşayan günümüz dünyası şartlarında yetersiz kalmaktadır.

Bu sebeple, Ümmet-i Muhammed’in bütün mensuplarının el birliğiyle, ortak aklı harekete geçirerek, farklı tecrübelerini ortaya koyarak sorunlarını derinlemesine araştıracak, ele aldığı sorunları taassup göstermeden inceleyecek, elde edeceği neticeleri açık yüreklilikle analiz edecek; İslam ülkelerinin yönetimlerine, sivil toplum kuruluşlarına, uluslararası kurum ve kuruluşlara önerilerde bulunacak bir “İslam Dünyasının Sorunlarını Araştırma Merkezi” kurulmalıdır. Dünyada en geçerli dilleri ve iletişim teknolojilerini iyi kullanabilen, tedvin ve tahlil kudreti olan ve temsil kabiliyeti yüksek bir kadroyla hizmet edecek böyle bir merkez veya enstitü, çok kısa zamanda meyvelerini vermeye, önce İslam âleminde, hemen ardından tüm dünyada müşahhas müspet değişimlere vesile olmaya muvaffak olacaktır. Böyle bir merkezi Birleşmiş Milletler’den sonra dünyanın en geniş katılımlı siyasal birliği olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kurması en uygun olanıdır. Ancak bugün için o çatı kuruluşun bu görevi ifa kudreti zayıf görünmektedir. Dolayısıyla Türkiye gibi güçlü bir ülkenin bu tarihi görevi üstlenmesi, ya doğrudan resmi bir araştırma merkezi veya enstitü kurması ya da İDSB (İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği) gibi kuşatıcı bir şemsiye kuruluşun bu vazifeyi deruhte etmesi gerekmektedir.

Tekfircilik, bidatlere boğulma, sömürgeye elverişlilik, şiddeti meşru görme, sünnetullahı göz ardı etme, tarihi övgü ya da sövgü malzemesi yapma, cehaleti, yoksulluğu, kabalığı, parçalanmışlığı içselleştirme, temyiz ve tedvin kabiliyetini yitirme, kavim ve mezhep taassuplarına saplanma, ahlakı hafife alma, çarpık bir kader anlayışını benimseme, Kur’an’ın temel kavramlarını çarpıtma gibi bir takım düşünce, inanç ve davranış sorunlarımız bulunmaktadır. İslam coğrafyasının tamamında karşımıza çıkan bu gibi ortak sorunların yatay araştırması yanında bölge, ülke ve toplumlara mahsus sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların dikey planda araştırılması da gerekmektedir. Bu meseleyi deruhte edecek insanlar, sadece Müslümanların değil, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bütün kültür ve toplumların mensupları tarafından şükranla yad edilecek tarihi bir görevi ifa etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır vesselam…

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
SORUNLARIMIZLA YÜZLEŞEBİLMEK
İSABETLİ BİR TEŞHİS KOYABİLMEK

Yorum yap

Yorum